İran: Bir devletin tükenişi

04.08.2024 rusencakir.com

Fransa’nın iki önde gelen İran uzmanı Olivier Roy ile Farhad Khosrokhavar, İran’da 2000 yılında yapılan ve Muhammed Hatemi’nin bir kez daha zaferle çıktığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından birlikte bir kitap yazdılar: “Iran: Comment Sortir d'une Revolution Religieuse”. Metis yayınları bu kitabı hızlı bir şekilde, İsmail Yerguz çevirisiyle ve isabetli bir başlıkla yayınladı: “İran: Bir Devrimin Tükenişi.” (https://www.metiskitap.com/catalog/book/4437)

Devrim çoktan tükenmişti
Yazarlar, seçimlerde İslam'ın hiçbir biçimde öne çıkartılmamasının altını çizerek İran’ı “post-İslamcı” bir ülke olarak tanımlıyor ve ülkenin gelecekte "sıfatsız" bir demokrasi olacağını ileri sürüyorlardı. Benzer tarihlerde ben de birçok kez gazeteci olarak İran’a gitmiş, ülkenin önde gelen siyasetçileri, aydınları ve sıradan İranlılarla röportajlar yapmış ve bu ülkede demokrasinin elinin kulağında olduğunu savunmuştum. (Bunların çoğunu meslektaşım Sami Oğuz ile birlikte kaleme aldığımız, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Hatemi’nin İranı” kitabında okuyabilirsiniz. http://rusencakir.com/ekitaplar/Hateminin-Irani/8)
İran’da bulunduğum dönemde islam devriminin çoktan tükenmiş olduğuna ve bir daha da geri dönüşün mümkün olmadığına ben de şahit olmuştum. Kamusal alanda devlet eliyle dayatılan İslamililiğin aksine evlerde bambaşka hayatlar sürülüyordu. Nitekim zaman içinde, özellikle kadınlar kamusal hayattaki, başta başörtüsü zorunluluğu gibi dayatmalara karşı mücadele de yürüttüler, ama devletin zorbalığı tarafından bastırıldılar.

Ümmetçi mi, milliyetçi mi?
İslam rejiminin temel özelliklerinden biri, mollaların mutlak denetimindeki devleti, imparatorluk ve şahlıktan miras alınan deneyim, kurum ve hatta kadrolar eliyle hem içeride, hem dışarıda aktif bir oyun kurucu olarak öne çıkartmaktı.
Bir zamanlar “iyiniyetli” İslamcıların dahi benimsemiş olduğu “devrim ihracı” kavramı, aslında İran devletinin ümmetçi bir perspektiften kendi İslam anlayışını yaymaktan ziyade milliyetçi bir perspektiften İran’ın etki alanını genişletme ve bu sayede kendi rejimini garanti altına almayı hedefliyordu.
Bu bağlamda İran, başta İsrail ve Körfez ülkeleri olmak üzere bölgedeki düşman ve rakiplerinin karşısına Suriye rejimi, Hizbullah, İslami Cihad, Hamas ve diğer ulusal İslamcı örgütleri çıkarıyordu. Bu bağlamda İran ve İrancılar tarafından “direniş ekseni” olarak tanımlanan olgunun ana hedefinin iddia edildiği gibi İsrail’e karşı mücadeleden ziyade İran rejiminin bekası olduğunu söyleyebiliriz.
 
Peşpeşe gelen İran kayıpları
Bir süredir, içeride kendi vatandaşına karşı alabildiğine ceberut olan İran devletinin dış dünyada iyice etkisizleştiğine tanık oluyoruz. Örneğin İsrail, nükleer çalışmalarını engellemek için İran topraklarında çok sayıda sabotaj ve suikast gerçekleştirdi. Tahran rejiminin bunlara cevap vermede epey etkisiz kaldığını gördük.
Yakın zamanda, Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani 3 Ocak 2020’de ABD tarafından Bağdat’ta öldürüldü. Süleymani efsane bir isim olduğu için unutulmayacak misillemeler beklendi, yine olmadı. Üstelik ölümünün dördüncü yılında Süleymani'nin mezarı başındaki anma töreninde bombalı saldırıyla yüzden fazla kişinin IŞİD tarafından öldürüldü.
Bu olaydan üç ay sonra, 1 Nisan 2024’te İsrail'in düzenlediği bir hava saldırısında, Şam'daki İran büyükelçiliğinin bitişiğindeki İran konsolosluğu ek binası yerle bir edildi. Aralarında Kudüs Gücü komutanı Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi ve diğer yedi Devrim Muhafızı subayının da bulunduğu 16 kişi hayatını kaybetti. Bu olayın ardından İran’ın giriştiği misilleme, Batı ülkelerinin de yardımıyla İsrail tarafından büyük ölçüde püskürtüldü.

Reisi’nin ölümünün gösterdikleri
Ve son olarak Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahran’da İsrail tarafından öldürülmesi. İster New York Times’ın ileri sürdüğü gibi bomba haftalar önce yerleştirilip uzaktan komutayla patlatılmış olsun, isterse Devrim Muhafızları’nın açıkladığı gibi kısa menzilli füze kullanılmış olsun, bu suikast İran devleti için en büyük fiyasko olarak kayıtlara geçti.
Bu arada 19 Nisan 2024’te Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Azerbaycan dönüşü bir helikopter kazasında hayatını kaybetmiş olmasını da bir başka fiyasko olarak vurgulamak lazım. Kimileri bunu bir kaza olarak görmüyor, İsrail ya da bir başka İran düşmanı güç tarafından düzenlenmiş bir suikast olduğuna inanıyor. Her ne olursa olsun İran devletinin, helikopterin enkazının yerini tespit etme ve cesetlere ulaşma konusunda gösterdiği beceriksizlik herkesi şaşırttı ve bize aslında İran’da devletin de tükenmekte olduğunu gösterdi.
Bu tükenişin birçok nedeni var: Yeni teknolojilere ayak uyduramama; ekonomik sorunlar; uluslararası ambargolar… Ama bence en önemli nokta İran devletinin çoktan milletini kaybetmiş olması. Normal şartlarda bölgenin en önde gelen ülkelerinden birisi olması gereken İran, artık miadını çoktan doldurmuş olan bir rejimin ömrünü uzatabilmek için çözülüyor.
Bunun faturasını tabii ki öncelikle İranlılar ödeyecek. Fakat böylesine kritik bir ülkede yaşanabilecek çözülmelerin tüm bölgeyi, bu arada Türkiye’yi de doğrudan etkileyeceğini akılda tutmak lazım. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
05.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (4): Pakrat Estukyan Türkiye’de Ermeni olmayı anlatıyor: “Yegâne talebimiz eşit yurttaşlık”
01.09.2024 Ayrılar aynı yerde: Kuvvet komutanları, HÜDA PAR, MHP…
31.08.2024 Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’le alıp veremediği ne olabilir?
28.08.2024 Sinan Ülgen ile söyleşi: Türkiye S-400'leri ne yapacak?
28.08.2024 Transatlantik: S-400’lerin geleceği - ABD-Çin ilişkileri - Erdoğan ve Netanyahu çatışması
25.08.2024 Arda Turan belgeselini izlemeye niçin karar verdim?
24.08.2024 Türkiye’de toplumun psikolojisi bozuluyor mu? Prof. Nebi Sümer ile söyleşi
23.08.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (228): CHP içi tartışmalar – Yeni Anayasaya ihtiyaç var mı? – Mehmet Şimşek spekülasyonları
22.08.2024 Mehmet Şimşek hakkındaki spekülasyonların aslı
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı