20 yılı aşkın süredir ABD’nin yurtdışındaki üst düzey bir diplomatı bir suikaste kurban gitmemişti. Sırf bu nedenle bile Libya Büyükelçisi Christopher Stevens’ın hayatını kaybetmesinin ABD için son derece önemli olduğunu görmemiz gerekiyor. Ancak bu saldırı, birçok başka açıdan da sadece ABD değil, tüm dünya, özellikle İslam alemi için önem taşıyor. İlk aklımıza gelenleri sıralayacak olursak:
1) Dünyanın dört bir tarafında Müslümanları kışkırtmak isteyen kötü niyetliler var: Kaliforniya’da yaşadığı söylenen ve Sam Bacile adını kullanan film yapımcısı da bunlardan biri. 5 milyon dolara mal olduğu söylenen "Innocence of Muslims" (Müslümanların Masumiyeti) adlı filmin tek amacının İslam’a ve Müslümanlara hakaret etmek oluğu ortada. Kendisi de bunu gizlemiyor. Filmin bir şeye benzemediği, sırf yarattığı porvokasyon nedeniyle ilgi uyandırdığı da kesin.
2) Dünyanın dört bir tarafında kışkırtılmaya meyilli Müslümanlar var: Daha önce “Şeytan Ayetleri”, Danimarka’daki karikatür olayı vb. vesileleriyle de gördüğümüz gibi bazı radikal İslamcı gruplar, hatta kimi zaman devletler bütün bu provokasyonlara olumlu cevap vermede birbirleriyle yarışabiliyorlar. İslam dünyasında, bu tür kritik anlarda ortamı sakinleştirebilecek kurum ve kişiler de bulunmuyor. Tam tersine, en serinkanlı bilinen kişi ve kurumlar bile provoke olan kitlelerle ters düşmemek için dalgalara kendilerini bırakabiliyorlar.
3) Batı’nın ifade özgürlüğü anlayışıyla Müslümanların manevi değerlerine bağlılıkları arasında sık sık uyuşmazlıklar yaşanıyor: Müslümanların, Batı’daki geniş ve mutlak ifade özgürlüğü sayesinde kültür-sanat piyasasında yer bulan bir ürüne, kendi inançlarına hakaret ettiği gerekçesiyle karşı çıkmasını ortalama bir Batılının anlaması ve bunu kabullenmesi pek zor. Bunun sonucunda zaten varolan İslam’a ve Müslümanlara karşı önyargılar daha da artıyor ve İslam fobisine kadar gidebiliyor.
4) Batılı devletlerin İslam dünyasında “düşmanımın düşmanı dostumdur” politikasından artık vazgeçmesi gerekiyor: Libya’daki filmi biz daha önce çok görmüştük. ABD, İsrail ve kimi durumda bazı Avrupa devletleri, İslam dünyasında beğenmedikleri rejimleri ya da hareketleri tasfiye etmek, en azından etkilerini kırmak için rakip İslamcı yapılara yatırım yaptılar. Taliban, El Kaide, Hamas gibi grupların, rakiplerini altettikten sonra ilk fırsatta kendilerini başta desteklemiş olan Batılı güçlere savaş ilan ettiklerine tanık olduk. Libya’da Amerikan büyükelçiliğini hedef alanların da sırf Kaddafi’yi devirecekler diye Batılı odaklar tarafından desteklenmiş olmaları kuvvetle muhtemel.
5) Batılı devletlerin İslam toplumlarının kaderleriyle oynamaya son vermeleri gerekiyor: Bugünkü İslam ülkelerinin sınırlarının büyük ölçüde Batılı güçler tarafından çizilmiş olduğunu; şimdi de yine aynı güçlerin bu sınırları yeniden çizmeye soyunduklarını biliyoruz. Kendilerinin işbaşına getirdikleri ve yıllarca zulümlerine göz yumdukları rejimleri yıllar sonra çıkarlarıyla çeliştikleri için devirmeye kalkıyor ve bunu büyük ölçüde başarıyorlar da. Bu süreçte müdahil oldukları ülkelerde iç savaşların çıkmasını teşvik ediyor veya etmeseler bile bunları önlemek için pek bir gayret içine girmiyorlar. Sonuçta onların bu müdahalelerinin ardından söz konusu toplulukların istikrara kavuşması hiç de kolay olmuyor. Dün Afganistan, Irak böyleydi, bugün Libya’nın aynı dertten muzdarip olduğunu gördük. Bir sonraki ülkenin Mısır’ın olmasından endişelenen çok kişi bulunuyor. Tabii sırada Suriye de var.