Bunların siyasi etkilerini tartışıp inceliyor olmak PKK’nın sivillere ve/veya askerlere yönelik şiddet eylemlerini meşru ve haklı bulmak anlamına gelmez. Silahın, şiddetin, terörün bir siyaset aracı kullanılmasına karşıyım. Üstelik bunların günümüzde Kürt sorununun çözümünü zorlaştırdığını düşünüyorum.
Dolayısıyla uzun bir süredir barış için öncelikle PKK’nın kayıtsız şartsız silah bırakması gerektiğini savunuyorum. Bugünkü yazımda, Aktütün saldırısının ardından 10-13 Ekim 2008 tarihleri arasında Vatan’da çıkmış “Çözümü Tartışmak” başlıklı yazı dizimden bazı alıntılar yapıp 7 soruya verdiğim cevaplarla bu duruşumu yeniden netleştirmek istiyorum:
1) Neden kayıt ve şart olamaz?
* Örgüt daha önce defalarca “ateşkes” ilan etti ancak bir süre sonra değişik gerekçelerle bunları iptal etti. Artık “ateşkes” sözcüğünün hiçbir anlamı kalmadı.
* PKK’nın şart ileri sürmesi pazarlık anlamına geleceği için devlet tarafından asla kabul görmez. Diyelim ki herhangi bir yönetici böyle bir eğilim içine girdi, bunu Türk kamuoyuna izah edemez. Dolayısıyla “pazarlık” izlenimi, çözüm yerine sorunu daha da derinleştirebilir.
* PKK samimi olarak kalıcı bir çözüm istiyorsa, devletin ve kamuoyunun dayatabileceği şartlara ve bunları yerine getirmek için adımlar atmaya hazırlıklı olmalıdır. Yani PKK, yıllar içinde elde etmiş olduğunu düşündüğü bazı kazanımlar ve mevzilerden feragat edebileceğini tartışmasız bir şekilde kanıtlamadan hiçbir çözüm formülü mümkün olamaz.
2) PKK’nın silah bırakmasını kim, niçin istemez?
* Bu çatışmadan istifade edip sahici bir çözüm istemeyenler.
* PKK’nın kendi rızasıyla silah bırakmasını, devletin, buradan hareketle de Türkiye’nin mağlubiyeti olarak görenler.
* Böyle bir adım sonrasında ne tür gelişmeler yaşanacağını kestiremeyip korkanlar.
3) PKK’nın silah bırakması neden Türkiye’nin mağlubiyeti anlamına gelmez?
* Bunca yıldır yaşananlar ve son günlerdeki saldırılar, askeri yöntemlerle PKK’nın tasfiye edilemeyeceğini bize gösterdi. Diyelim ki PKK, şu ya da bu şekilde tarih sahnesinden silindi, onun küllerinden yepyeni, kimbilir daha etkili örgüt(ler) çıkmayacağının garantisi yok. Zira PKK çok güçlü bir toplumsal zemin üzerinden varlık gösteriyor.
* PKK’nın silah bırakması bir tarafın yenildiğinden çok “kimsenin yenemediği” anlamına gelir ve bu ülke insanlarının daha fazla birbirlerini tüketmemesine imkan sağlayabileceği için bunu teşvik etmek gerekir.
4) Diyelim ki PKK silah bıraktı. Ya sonra?
Yaşanabilecek en kötü gelişme, gerek devletin, gerekse kamuoyunun, PKK’nın bu adımını “yenilginin kabulü” olarak görüp, hiçbir şey değişmemiş gibi, eski usül, yöntem, politika ve düzenlemelerle yola devam etmeleridir. Böylesi bir durumda Kürt kökenli yurttaşların bu ülke ve topluma aidiyet duygularının iyice zayıflayıp ülke hızla bir iç savaşa sürüklenebilir. Ne var ki Türkiye birçok açıdan olumlu anlamda epey değişti, hatta yer yer dönüştü. PKK’nın silah bırakmasını Kürtlerin taleplerini bastıma fırsatı olarak değerlendirmek isteyeceklerin azınlıkta kalacaklarını ve etkilerini yitireceklerini düşünüyorum.
5) Silahlarını bırakırlarsa kendilerini neyle savunacaklar?
Görüşleriyle. PKK’lılarıın ellerinde silahlarıyla “barış” çağrıları yapmasının hiçbir inandırıcılığı yok. Seslerini duyurmak, dinlenmek istiyorlarsa önce o silahları, bir daha geri almayacakları bir şekilde bırakmaları lazım.
6) PKK kadrolarından kurbanlık koyun olmalarını mı istiyorum?
Asla. Türkiye öyle bir formül bulabilmeli ki birbiriyle çatışma halindeki tarafların hiçbirinin onur ve gururları yaralanmasın. PKK’lıların kabul etmeye yanaşmadıkları husus şu: Hiçbir sonuç alamayacağını, yanlış olduğunu bile bile silahlı eylemleri sürdürmenin onurlu bir tutum olduğu söylenemez. Öte yandan hiçbir baskı ve zorlama olmadan, kendiliğinden silah bırakmanın onursuz bir adım olacağı asla söylenemez.
7) PKK bir dönem silahlı kadrolarını sınır dışına çekti. Hatta bazı gruplar silahlarıyla teslim oldu. Ancak devlet bir şey olmamış gibi operasyonlarını yoğunlaştırdı. Bugün ne değişti?
Sınır dışına çekilme Öcalan’ın yakalanması sonrası, onun talimatıyla olmuştu. Dolayısıyla çözümden ziyade Öcalan’ın can güvenliğini sağlamayı hedefliyordu. Aradan geçen süre zarfında PKK’nın, Öcalan’la veya onsuz, yediği bütün darbeler, düştüğü bütün krizlere rağmen ayakta kalabildiği ve herşeye rağmen Türkiye’yi sarsabildiği görüldü. Ülkenin demokratikleşme yolunda attığı adımlar, TSK’nın da sadece silahla sorunun çözülemeyeceği noktasına gelmiş olması gibi bir sürü gelişme de hesaba katılırsa, bugün PKK’lıların silahsızlanma konusunda tatmin edici adımlar atmaları halinde, hem toplum, hem de devlette onları dışlayıcı değil kucaklayıcı bir yaklaşımın egemen olacağını tahmin ediyorum. Özetle, gerçekten çözüm istiyorlarsa PKK’lıların bu fırsatı çok iyi okumaları ve değerlendirmeleri gerekir.