Transatlantik: Harris-Trump yarışı başladı - ABD seçimlerinde neler bekleniyor?

26.07.2024 medyascope.tv

26 Temmuz 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba. İyi günler. “Transatlantik”le karşınızdayız. Salı günü Gönül Tol ile yayın https://medyascope.tv/2024/07/23/biden-adayliktan-cekildi-kamala-harris-trumpi-yenebilir-mi/ yapmıştık. Bugün de Ömer Taşpınar’la devam ediyoruz. Ömer, merhaba.
Ömer Taşpınar: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Sen Washington’a döndün, ama acâyip bir ortama döndün. Her şey karıştı. Bambaşka bir şey oldu. Salı günkü yayında dedikodunu yaptık biliyorsun.
Ömer Taşpınar: Biliyorum.

Ruşen Çakır: “Biden adaylıktan çekilmez” diyordun. Çekildi. Derin devlet mi iknâ etti adamı?
Ömer Taşpınar: Vallahi derin devlet mi yoksa sığ bir devlet mi bilmiyorum, ama özellikle Demokratlar açısından çok sevindirici bir gelişme oldu bu. Ben yanılmaya alışkınım bu konularda. Ama baktığımda, medya genelinde tahmin yapanların çoğu Biden’ın adaylıktan kolay kolay çekilmeyeceğini düşünüyordu.

Ruşen Çakır: Kılıçdaroğlu’nun kazanacağını düşünen bizler gibiydiler yani.
Ömer Taşpınar: Evet, şimdi hepimiz günah çıkaralım biraz. Öyle bir gelişme ki bu Ruşen; aslında olağanüstü ve inanılmaz bir şey yaptı Biden. Bir Başkan’ın ikinci dönemine hazırlanırken bundan ferâgat etmesi ve bütün siyâsî hırsını bir köşeye koyarak, “Ülkenin iyiliği için, demokrasi için bunu yapıyorum” diyerek kendi hırsından vazgeçmesi, birçok Demokrat’ın istediği fakat çok da beklemediği bir durumdu. Ve inanılmaz bir kötümserlik, karamsarlık, bıkkınlık vardı Demokrat Parti’de. Biden’ın yaşı, performansıyla ilgili endîşeler yaklaşık bir, bir buçuk yıldan beri dile getiriliyordu. Neredeyse her hafta Washington Post’ta veya New York Times’ta Biden’ın iyi bir aday olmayacağı, çekilmesi gerektiği yönünde yazılar çıkıyordu. Fakat bütün bunlar Trump’la yaptığı o münâzara sonrasında öyle bir yere getirdi ki işi, hiç kimsenin beklemediği kadar kötü bir performans sergileyince üzerindeki baskı dayanılmaz oldu. Özellikle de Gönül’ün haklı şekilde belirttiği gibi, büyük bağış yapan şirketler ve önemli isimler de baskı kurmaya başladılar. Bir de Trump’ın bir yükselişi söz konusu oldu. Bu münâzara sonrası bir de sûikast girişimi olduktan sonra, gerçekten Trump’ın salıncak eyâletleri ve bu seçimi rahat bir şekilde kazanması garanti bir hâle gelmiş oldu sanki. Her ne kadar kamuoyu yoklamaları bunu detaylı göstermese de, Trump yönünde bir ivme olduğu çok belliydi. Bu nedenle müthiş bir karamsarlık vardı Demokrat Parti’de. O karamsarlık, o korku, pazar günü atılan bir tweet’le, Biden’ın hiç beklenmedik bir şekilde, öyle televizyonlar karşısına çıkmadan pazar öğleden sonra bunu sosyal medyada paylaştığı bir mektupla açıklaması inanılmaz bir sevinç yarattı. Şaşkınlık, sevinç ve hemen 20 dakika sonrasında herkeste bir endîşe vardı; çünkü o tweet’ten 20 dakika sonrasına kadar Kamala Harris’i desteklemedi. Kamala Harris’in kendisinin yerine aday olacağını söylemedi. Hattâ biz de Gönül’le konuşuyorduk: “Herhalde Biden ‘ne haliniz varsa görün’ diyerek öfkeli bir şekilde vazgeçiyor” diye düşünürken, 20 dakika sonra Kamala Harris’i de aday olarak gösterince, onu desteklediğini söyleyince, beklenmedik bir şekilde Kamala Harris hakkında şüpheleri olan, rezervasyonları olan birçok kişi müthiş bir kenetlenme içinde arkasında durdular. Siz Gönül’le program yaptığınızda o kenetlenme zâten ilerlemişti. Fakat şu son 48 saatte, Kamala Harris’in arkasındaki kenetlenme müthiş bir enerji dalgasına döndü. Gençlerde, siyâsetle çok da ilgili olmayan, Biden’a oy vermek istemeyen bazı bağımsız kesimlerde Kamala Harris’e karşı çok yoğun bir ilgi ve hattâ sevgi var.

Ruşen Çakır: Tabiî en sonunda bugün Obama’nın verdiği destek de önemli — ki onun da bayağı geç kaldığı söyleniyor. Komplo teorileri yapıldı. Ama şunu özellikle sormak istiyorum: Kamala Harris’i çok konuştuk “Transatlantik”lerde. Zamânında Biden’a karşı başkan adaylığı yarışında ve başkan yardımcısı olduktan sonra da genellikle düşük profilli, gölgede kalmış, başarısız bir profil çiziliyordu, böyle bir hava vardı. Birdenbire sanki bir mâden keşfedilmiş gibi oldu. Orayı tam anlayamadım aslında. Nasıl bir şey o?
Ömer Taşpınar: Ben de birkaç gündür neden böyle olduğu üzerinde kafa yoruyorum. Vardığım sonuç şu: İnsanlar Biden’la kaybetmekten o kadar korkuyordu ki. Biden’ın kaybedeceği çok açık belliydi bu münâzara sonrasında, hele o kötü performans sonrasında. Kamala Harris, Biden’ın yanında gençliğiyle, konuşabilirliğiyle, yani karizmatik olmasa da partinin ulaşamadığı kesimlere ulaşabilmesiyle, birdenbire insanların gözünde ehven-i şer olmaktan çıkıp, “Ya, bu çok iyi bir aday aslında. Hem kadın, hem azınlık, hem de bir bakıma geçmişteki performansıyla…” Çünkü Kamala Harris bir hukukçu ve savcı. Yaptığı ilk kampanya konuşmasında, “Unutmayın ki ben bir hukukçuyum, bir savcıyım ve düzenbazların, hırsızların, kadınları tâciz eden insanların, bu tür suçluların nasıl olduklarını, dolayısıyla Trump'ın da nasıl olduğunu çok iyi bilirim. Benim bütün hayâtım bir savcı olarak bunlarla mücâdele etmekle geçti” diye çok sert bir şekilde Trump’a saldırınca, arkasından da kürtaj konusunu Biden’ın yapamayacağı kadar detaylı, karizmatik, etkili bir şekilde anlatınca, parti birdenbire, “Kamala Harris iyi midir, karizmatik midir?” tartışmasını bitirdi. Büyük bir şahlanma ve enerji kenetlenmesi içinde Kamala Harris’in arkasında duruyor.
Sana bir rakam vereyim Ruşen: Sâdece son 3 gün içinde, yani adaylığı açıklandığından bugüne, şu anda 250 milyon dolar bağış toplanmış durumda. İnanılmaz bir rekor kırıyor. 100 bin gönüllüden bahsediliyor, hattâ daha bile fazla olabilir. Bu 250 milyon dolar, küçük bağışlarla toplanmış durumda. Bunlar çok büyük rakamlar. Yani demek ki o kadar büyük bir kaybetme korkusu, o kadar büyük bir bıkkınlık vardı ki Demokrat Parti’de, böyle yeni bir dalga gelince hemen Kamala Harris’in arkasında kenetlendiler. O sorgulama, “Acaba iyi bir lider mi? Acaba onun yerine başkası mı olsaydı?” tartışması hemen sona erdi. Çünkü Demokratlar, “Kaybedecek bir dakikamız bile yok. Kendi aramızda başka bir lider olsa mıydı, daha karizmatiği var mıydı?” demek yerine, “Bu liderin arkasında kenetlenelim ve Trump’a saldırmaya başlayalım” havasındalar ve müthiş bir ivme kazanmış durumdalar. 
 
Ruşen Çakır: Bugün Kamala Harris’in “Münâzara yapacaktık. Trump geri adım atıyor” diye bir açıklama yaptığını gördüm. Şimdiden inisiyatifi ele almış gibi. Peki, Trump cephesi nasıl okuyor bunu? Ben birtakım şeyler gördüm: Meselâ Trump’a danışmanlık yapan birisinin bilgi notunu paylaşmışlar sosyal medyada. “Evet, ilk başta Kamala Harris önde gidebilir; ama biz bunu alırız” diyor. Ama Harris'in yaratabileceği rüzgârı görüyorlar sanki. Trump herhalde Biden’la yarışmayı çok istiyordu. Trump’ın golf oynarken bir ses kaydı yayınlanmıştı. “Biden gidecek yerine Kamala gelecek. Ama ben onu da çok kolay yenerim” gibi bir şey söylemişti. Artık o durumda değil sanki.
Ömer Taşpınar: Benim tahminim, Cumhuriyetçiler açısından bu çok kötü bir senaryo oldu. Çünkü Biden’ı yenmeleri daha kolay olacaktı. Biden’ın siyâsî duruşu, Kamala Harris’e göre daha merkezde aslında. Kamala Harris, biraz daha partinin sol kanadından geliyor. O nedenle Trump bâzen, “Kamala Harris radikal sol kesimi temsil ediyor. Bernie Sanders gibi olmasa da o tarafa daha yakın” diye göstermek istiyor Kamala Harris’i. Başkan yardımcısı olarak, meselâ güney sınırı ve Orta Amerika’yla ilişkiler, Amerika’ya bu kadar göçmen gelmesi, sınır güvenliğinin bu kadar zayıflaması konusunda Kamala Harris’e saldırmak istiyorlar. Çünkü Kamala Harris’in portfolyosuydu bu. O konuda zaafı olduğunu düşünüyorlar. Tabiî ki Biden’la onu birleştirip, ekonomi konusunda –ki Biden’ın genel icraatının başarısız olduğu yönünde bir hava var Amerika’da, enflasyon nedeniyle– Kamala Harris’i tabiî ki hedefe koyacaklar.
Fakat şurası kesin: Kamala Harris Biden’a göre çok daha zor bir aday Cumhuriyetçiler için. Çok daha enerjik. Partinin tabanına heyecan getiren birisi. Amerika’daki şu son 6 aylık siyâsî tabloya baktığımızda, Trump ve Biden arasındaki rekabet sanki üzerine bir ölü toprağa atılmış rekabetti; kimseyi heyecanlandırmıyordu. Ne Trump tam olarak heyecanlandırabiliyordu, çünkü millet artık Trump’ı tanıyor. Trump dışarıdan gelmiş, yeni, büyük heyecan veren bir isim değil. Tamam onun arkasındakiler hâlâ belirli bir heyecanla destek veriyorlar, ama Trump yeni bir isim değil. Biden’ın da kim olduğu ve nasıl bir performans gösterdiği belli. O nedenle, şu anda tabanı, siyâseti, potansiyel yeni seçmenleri sandığa çekmek açısından baktığımızda, Kamala Harris’in ortaya çıkması gerçekten Cumhuriyetçiler’i endîşe içinde bırakıyor. Cumhuriyetçiler başkan yardımcısı adayı olarak JD Vance’i seçmişlerdi. O daha entelektüel bir adam. Trumpçılığı Trump’tan daha iyi savunabilir gibi bir heyecan vardı.

Ruşen Çakır: Trump Vance’i seçtiği için biraz pişman olmuş olabilir mi? Biden ile yarışacağı zaman o isim belki doğruydu, ama şimdi belki başka türlü birisini, belki bir kadını başkan yardımcısı yapmayı tercih edebilirdi.
Ömer Taşpınar: Evet, tercih edebilirdi. JD Vence’in parti konvansiyonunda yaptığı konuşma da çok eleştiriliyor. Ayrıca, Vance’in fazla radikal olduğu yönünde eleştiriler var. Daha merkezde durabilecek, Trump’a, birkaç salıncak eyalette –her ne kadar Ohio salıncak eyâlet sayılsa da, çünkü JD Vance oralı– bir kadının daha etkili olabileceği söyleniyor. O nedenle de aslında birazcık zor durumda. Bu arada JD Vance’le bir söyleşi yapıldı. Bil bakalım JD Vence’in en çok sevdiği, siyâsî idolü kimmiş? 

Ruşen Çakır: Kimmiş?
Ömer Taşpınar: Charles de Gaulle.

Ruşen Çakır: Hadi gözün aydın Ömer. 
Ömer Taşpınar: Evet. Gönül de “Gözün aydın” dedi.

Ruşen Çakır: Korka korka bekledim. Charles de Gaulle çıktı. 
Ömer Taşpınar: The Economist’te bir yazı çıktı bununla ilgili. Çok da mizâhî bir yazı. Vance’in Charles De Gaulle’ı neden sevdiği belli; milliyetçi olmasını, egemenlikçi olmasını, gerektiğinde Fransa’yı NATO’dan çıkarabilmiş olmasını, “Büyük Fransa” fikrini seviyormuş. Bunları öven bir demeç vermiş Vance.

Ruşen Çakır: Ama Cezayir’de geri adımı atan da Charles De Gaulle’dü. Orada yenilgiyi kabul eden de oydu.
Ömer Taşpınar: Realist işte. Realist oluşu da önemli. Fakat bu Charles de Gaulle meselesini Ruşen’le paylaşayım dedim.

Ruşen Çakır: Bu arada senin birlikte kitap yazdığın Philip Gordon –ben de tanıyorum ama tabiî senin arkadaşın– Kamala Harris’in dış politika başdanışmanı, değil mi?
Ömer Taşpınar: Evet, Kamala Harris ile ilgili şöyle bir eleştiri var: Onunla çalışmaya başlayan dış politika ekibi olsun, iç politika ekibi olsun, onunla yola başlayan bundan 4 yıl önceki ekibe baktığımızda, %90’ı işi bırakmış. Zor bir kadın olduğundan bahsediliyor. Birlikte çalışması zor bir kişi. Dosyasına yeterince hâkim değil. Karşısındakini fazla haşlıyor, kızıyor. Böyle bir imajı var. Dolayısıyla Philip Gordon’un 4 yıl boyunca Kamala ile kalmış olmasını bir bakıma hep takdirle karşılıyordum. “Demek ki hem o onu seviyor hem de berâber bir çalışma arkadaşlığı kurmuş durumdalar” diyordum. Şimdi eğer Kamala kazanırsa, Gordon Dışişleri Bakanı da olabilir, Ulusal Güvenlik Danışmanı da olabilir. En yakınındaki dış politika danışmanı. 

Ruşen Çakır: Sizin Philip Gordon’la yazdığınız kitabın adını izleyicilere söyleyelim. Türkiye’yi çok iyi bilen birisi.
Ömer Taşpınar: Evet. “Türkiye’yi kazanmak: Türkiye Batı İçin Neden Vazgeçilmez?” kitabını 2008’de yazdık. Ben 2008’de Brookings Enstitüsü’nden yeni ayrılıyordum. Onunla berâber yazdığım son kitaptı. Sonrasında onun yazdığı başka kitapları oldu; ama biz Philip Gordon’la Brookings’te Türkiye programını 2003 yılında berâber kurduk. Türkiye üzerine çok çalıştık berâber. Brookings’te Türkiye konularına çok hâkimdi. Zâten Clinton döneminden îtibâren, o zamanlar çok daha genç bir danışman olarak Tony Blinken ile berâber Bill Clinton’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmayı da hem Tony Blinken hem Phil Gordon berâber kaleme almışlardı. Çok büyük etkileri olmuştu. Türkiye’yi yakından tanıyan, genel perspektifi Türkiye konusunda Amerikan müesses nizâmını yansıtan bir isim. Meselâ, Philip Gordon Demokrat olmasına rağmen, insan hakları konusunda Türkiye’nin demokrasisi konusunda çok yüksek sesle konuşacak birisi değildir. Çok realisttir. Türkiye’nin dış politikasına ve genel gidişatına, “Türkiye’nin yaptıkları Amerikan çıkarlarına uygun mu?” gözüyle bakar.

Ruşen Çakır: : Erdoğan başta olmak üzere kurmaylarını da, meselâ İbrahim Kalın’ı bayağı yakından tanıyor diye biliyorum.
Ömer Taşpınar: Phil Gordon, Obama’nın ilk döneminde Avrupa’dan Sorumlu Bakan Yardımcısı’ydı. İkinci döneminde ise hiç beklemediğim bir şey yaptı, İran’la anlaşma konusunda anahtar isimlerden biri oldu ve Obama’nın Ortadoğu koordinatörü oldu. Phil Gordon normalde Avrupa uzmanı olarak bilinir, ama ikinci döneminde Beyaz Saray’da Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Ortadoğu’dan sorumlu idi. Yani Brett McGurk’ün şu anki görevini o yürütüyordu. Dolayısıyla Obama’yı, Türkiye’yi çok iyi tanıyan bir isim. Türkiye’nin hem Ortadoğu politikalarını, Suriye meselesini, hem Avrupa boyutunu, hem Türkiye’nin Rusya’yla ilişkilerini yaklaşık son 10-15 yıldan beri Amerika’da en iyi takip eden ve hem think tank’çi hem de politika yapan bir bürokrat olarak da konulara çok hâkim birisi. O nedenle Türkiye açısından baktığımızda, Kamala Harris’in en kıdemli dış politika danışmanının, Türkiye konusunda bu kadar bilgili olan bir ismin olması, bir bakıma Türkiye açısından bir avantaj. Ama belirli açılardan da bir dezavantaj. Çünkü çok iyi tanıyor, kolay kolay kandırılabilecek bir isim değil.

Ruşen Çakır: Tabiî Ömer Taşpınar’ın arkadaşı olduğu için tercih ederiz yani.
Ömer Taşpınar: Benim tenis arkadaşım. Phil’le asıl arkadaşlığım tenis oynamayla başladı. Zâten o sâyede daha da ilerlettik arkadaşlığımızı. Açıkçası ben Phil’i son 1 yıldan beridir çok az görüyorum. Yani öyle yoğun bir işte ki… Onunla oturup konuşmuşluğumuz yok, ama şunu söylemek istiyorum: Phil çok realist bir isim. Demokrat Parti içinde, demokrasi, Avrupa Birliği, Türkiye’nin insan hakları meselesine daha sağlam yaklaşabilecek, Türkiye’nin demokrasisini daha ciddîye alacak isimler olabilir. Phil onlardan birisi değil. Çok realisttir ve bana göre Türkiye ile Amerika arasında oldukça realist bir platformda, artık yeni dönemde stratejik ortaklık değil, al-ver ilişkisinin stratejik boyutunun azaldığını söyleyenlerden. Aynı zamanda, son 10 yıldır bir Ortadoğu ülkesi hâline geldiği için Türkiye’yi eleştiren isimlerden. Trump döneminde Türkiye konusunda çok sert yazılar yazmıştı. Hattâ İbrahim Kalın sert tepki göstermişti bu yazılarından dolayı Phil Gordon’a. O açıdan, bir yandan sevindirici, ama bir yandan da Türkiye konusunda negatif de olabilecek bir isim.

Ruşen Çakır: Erdoğan’ın Trump’ın seçilmesini tercih ettiğini biliyoruz. Anketlere baktığımda, özellikle salıncak eyâletlerde Trump’la aradaki farkın kapandığını görüyorum. İlk verilerde Kamala Harris’in ülke genelinde daha önde olduğu görülüyor. Ama Amerikan sisteminde çok oy alanın seçilmesi diye bir şey yok. Meselâ Hillary Clinton daha çok oy alıp kaybetmişti. Sûikast girişiminden sonra, “Artık Trump kesin kazandı. Acaba kaç puan fark atacak?”” noktasından iyice uzaklaştık değil mi?
Ömer Taşpınar: Evet. Sûikast girişimi sonrasında eğer Biden kalsaydı, Trump belki de bütün halkın oyunu kazanabilecek bir noktaya gelecekti. Yani büyük bir dalgayla kazanacaktı. Fakat Biden’ın çekilmesi, Kamala Harris’in aday olması, iki üç günde bu gidişâtı değiştirdi. Son yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, Demokrat Parti sâdece salıncak eyâletlerde zemin kazanmakla kalmadı, çünkü oralarda Kamala Harris ve Trump arasındaki fark yüzde 1 seviyesine düştü. Hattâ Kamala Harris’in daha yüksek performans göstereceğini söyleyen kamuoyu yoklamaları da var. Fakat en önemlisi, bu salınacak eyâletler dışında, bâzı Cumhuriyetçiler’in, kendilerini daha yakın gördükleri, alabilecekleri eyâletler de var. Meselâ Arizona genelde Cumhuriyetçiler’e daha yakındı. Demokratlar bâzen alabiliyorlar o eyâlette. Arizona gibi şu anda aklıma gelmeyen başka birkaç eyâlette de Demokratlar’ın şansının olabileceği ihtimâli var. Yani Kamala Harris sâdece salıncak eyâletler ve geçmişte Demokratlar’a daha yakın olmuş Wisconsin, Michigan, Pennsylvania gibi yerlerde şansını artırmakla kalmıyor, aynı zamanda Arizona gibi bir eyâleti de alma ihtimâli var.
Burada şu mesele önemli. Bunu Gönül’le de konuşmuşsunuz, programınızı dinledim. Kamala Harris, başkan yardımcısı adayı olarak kimi seçecek bu önemli.

Ruşen Çakır: Tam da bunu soracaktım, soruyu hazırlamıştım. Arizonalı ve eski bir astronot olan o senatörün adı çok geçiyor sanki.
Ömer Taşpınar: Evet. Mark Kelly ismi çok geçiyor. Asker kökenli ve aynı zamanda bir astronot. Eşi önemli bir kongre üyesi. Silâhlı bir saldırıda yaralanmıştı. O yüzden bir sembol hâline geldi. Mark Kelly aslında silâh kullanan birisi; ama silâh kullanımının sınırlandırılmasını isteyen birisi. Arizona gibi bir eyâletten geldiği için de –Gönül de onun altını çizmiş haklı olarak– sınır güvenliği ve göçmenler konusunda, Kamala Harris’in en yumuşak karnı olabilecek konuda Kamala’ya büyük destek verebilir. JD Vance’le bir münâzara yapacak. Vance Biden yönetimine saldırdığında, Biden yönetiminin göçmenler, sınır güvenliği gibi konularda zayıf olduğunu çok rahat savunabilir. Kamala Harris Arizona’yı Demokratlar’a getirebilir mi? Tabii o eyâletin senatörü olduğu için Arizona konusunda faydalı olabilecek bir isim.
İsmi çok geçen isimlerden birisi de Pennsylvania Vâlisi. Biliyorsunuz Amerika’da vâliler seçiliyor. Pennsylvania gibi zor bir eyâleti almak çok önemli. Seçmenler Kurulu’nun çok büyük sandalye sayısı var Pennsylvania’nın. Arizona’dan çok daha fazla. Demokratlar’ın Pennsylvania’yı kazanması gerekiyor. Orayı kazandırabilecek bir vâli var. Adı Josh Shapiro. Shapiro’nun özelliği son derce iyi bir hatip olması. Parti içinde yükselen yıldızlardan birisi. Herkesin bir bakıma merkezde görebileceği, hattâ Kamala Harris’e göre, diğer birkaç vâliyle, senatörle birlikte, daha iyi aday olurdu denen isimlerden bir tânesi. Fakat Amerika’da önemli bir kesim, Yahudi olmasını bir dezavantaj olarak görüyor. Zâten bir azınlıktan gelen Kamala Harris var. Kem kadın hem siyâhî. Bir de onun yanına yine bir azınlık olan bir Musevî başkan yardımcısı, hele Amerika’nın İsrail’le ilişkilerinin mercek altında olduğu ve Biden’ın çok eleştirildiği bir ortamda, “Bunu yapmak ister mi?” sorusu soruluyor.
Musevílik meselesiyle ilgili olduğu için şunu da anlatmak isterim. Dün Kamala Harris, Netanyahu ile görüştükten sonra İsrail konusunda son derece güzel bir konuşma yaptı. Biliyorsun Netanyahu Washington’daydı. Harris, Biden’ın yapmayacağı bir konuşma yaptı. Nasıl bir konuşmaydı bu? Filistin halkına çok empatik yaklaşan, orada on binlerce kişinin ölmesinin insânî bir trajedi olduğunu, bunun kabul edilemez olduğunu ve kendisinin bu konuda sessiz kalmayacağını söyleyerek, aslında İsrail lobisinin hiç de hoşuna gitmeyecek derecede Demokrat Parti ve Amerika standartlarında sert, Filistinliler’i kollayan ve Netanyahu’yu belirli açılardan töhmet altında bırakan bir konuşma yaptı. Bunu niye söylüyorum? Çünkü böyle konuşmalar yapmaya devam ederse, yanına Musevî bir başkan yardımcısı alması, hele onu Pennsylvania’ya getirecek olması mümkün olabilir. Çünkü “Bana İsrail’i sevmediğimi söylüyorsanız, İsrail konusunda çok sert olduğumu söylüyorsanız, bakın başkan yardımcıma. Kendisi Musevî’dir” diyebilir ve Pennsylvania’yı alabilir. O yüzden ben durumu şu anda yüzde 50-50 olarak görüyorum. Yani Arizona Senatörü Mark Kelly de olabilir, Shapiro’nun da olma şansı yüzde 50. Ama ibre sanki birazcık daha Mark Kelly’e doğru kayıyor.

Ruşen Çakır: Sonuç olarak belli ki kıran kırana bir yarış olacak. Eylül’de yapılması söz konusu olan münâzarayı merakla bekleyeceğiz. Bir de tabiî Kamala Harris’in resmen aday olarak açıklanması ve başkan yardımcısını açıklamasını bekleyeceğiz.
Ömer Taşpınar: Evet. Başkan yardımcısı muhtemelen Ağustos’un ilk haftasında belli olur. Parti çok heyecanlı bir durumda. Trump’la yapılacak münâzara çok önemli. Trump’ın bugün Kamala Harris’ten çekindiği ortada. Amerikan siyâsetinde bu münâzaralar çok önemlidir. Ama hiçbir zaman haziran ayında yapılmadı bu iş. Haziran ayında yapılan o münâzara, bir bakıma seçmenlere Trump’ı tanıtmak için Demokratlar’ın istediği bir münâzaraydı. Çünkü Biden ekibi seçmenlere, “Siz bu adamı, Trump’ı yine potaya soktunuz. Belki de başkan seçilebilecek bir konumda. Şu adamın kim olduğunu bir görün” diye hatırlatmak istedi haziran ayındaki münâzarada. Ama Biden o kadar kötü bir performans gösterdi ki Trump yükseldi.

Ruşen Çakır: Her işte bir hayır varmış Ömer.
Ömer Taşpınar: Eğer Demokratlar o hatâyı yapmasalardı, bugün Biden hâlâ adaydı ve belki de bu büyük performans rezâletini seçimlerden birkaç hafta önce Eylül’de yaşayacaktı. Eğer Eylül’de bu performansı gösterseydi, seçim bitmişti. Trump gümbür gümbür gelirdi. O nedenle, bizim gibi, ekibe bakan, Demokratlar’ın gelmesini isteyen insanlar için hayırlara vesîle oldu bu haziran ayındaki münâzara.

Ruşen Çakır:  “Neye niyet, neye kısmet” diyoruz buna.
Ömer Taşpınar: Evet, öyle.

Ruşen Çakır: O zaman burada bitirelim yayını Ömer. Çok teşekkürler. Amerika artık bir müddet sâdece Kamala Harris’in reklam kampanyasını konuşacak herhalde.
Ömer Taşpınar: Şu son iki haftaya baktığımızda, Biden’ın münâzara performansı, sonra Trump’a yapılan sûikast girişimi ve sonrasında Biden’ın adaylıktan çekilmesi, Kamala Harris’in adayı olması… Amerikan siyâseti inanılmaz hız kazanmış durumda. Yaklaşık 6 aydan beri hiçbir enerji, hiçbir heyecan yokken, bugün sokakta herkes siyâset konuşuyor ve bir heyecan gelmiş durumda.

Ruşen Çakır: O zaman bizim de işlerimiz açılacak.
Ömer Taşpınar: Öyle görünüyor. 

Ruşen Çakır: O halde haftaya tekrar buluşmak üzere diyelim. Çok teşekkürler Ömer.
Ömer Taşpınar: Görüşmek üzere, sağ ol Ruşen.

Ruşen Çakır: Evet, Amerikan seçimleri çok ilginç bir noktaya geldi. Bu konuyla ilgili salı günü Gönül Tol’la bir yayın yapmıştık, bugün de Ömer Taşpınar’la değerlendirdik. Ömer’e çok teşekkürler, sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.








Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
05.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (4): Pakrat Estukyan Türkiye’de Ermeni olmayı anlatıyor: “Yegâne talebimiz eşit yurttaşlık”
01.09.2024 Ayrılar aynı yerde: Kuvvet komutanları, HÜDA PAR, MHP…
31.08.2024 Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’le alıp veremediği ne olabilir?
28.08.2024 Sinan Ülgen ile söyleşi: Türkiye S-400'leri ne yapacak?
28.08.2024 Transatlantik: S-400’lerin geleceği - ABD-Çin ilişkileri - Erdoğan ve Netanyahu çatışması
25.08.2024 Arda Turan belgeselini izlemeye niçin karar verdim?
24.08.2024 Türkiye’de toplumun psikolojisi bozuluyor mu? Prof. Nebi Sümer ile söyleşi
23.08.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (228): CHP içi tartışmalar – Yeni Anayasaya ihtiyaç var mı? – Mehmet Şimşek spekülasyonları
22.08.2024 Mehmet Şimşek hakkındaki spekülasyonların aslı
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı