Yine seçimleri boykot tartışması

29.11.2018 medyascope.tv

29 Kasım 2018’de medyascope.tv’de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gamze Elvan hazırladı.

Merhaba, iyi günler. 31 Mart yerel seçimleriyle ilgili olarak yine boykot meselesi dillendirilir oldu. Daha önce 24 Haziran seçimleri öncesinde de vardı bu; ama çok etkili olmamıştı. Bu sefer, öncekinden farklı olarak, daha örgütlü bir boykot kampanyasından ziyade, tek tek bireylerin, seçmenin ve tabii ki AK Parti muhaliflerinin –Erdoğan muhaliflerini kastediyorum esas olarak– dile getirdikleri bir sandığa gitmeme hali var. Yani bu bir boykottan ziyade, hevessizlik, şevksizlik olarak tabir edilebilir ve sandığa gitmeme eğiliminin çok fazla telaffuz edilir olduğunu görüyorum. İzleyiciler de herhalde bunun farkındadır, içlerinde böyle düşünenler de olabilir.
Özellikle bu hafta Kadri Gürsel ve İrfan Bozan’ın yaptığı yayında, Kadri altını çizerek böyle bir eğilimin olduğunu ve muhalefet partilerinin bununla mücadele etmesi gerektiğini söyledi. Bir başka dediği husus da, iktidarın kendini esas olarak ve belki de yegâne yol olarak sandıkla meşrulaştırdığını; dolayısıyla iktidardan memnun olmayan kesimlerin sandığa sahip çıkması gerektiğini de vurguladı ve şu anda var olan sandığa gitmeme eğilimlerinin yanlış olduğunun altını çizdi. Bizim o yayını paylaştığımız sırada çok sayıda –gerek canlı yayında gerek sonrasında– çok sayıda izleyiciden, Kadri’nin haksız olduğu; boykotun, sandığa gitmemenin tek çıkar yol olduğu yolunda yorumlarla karşılaştık. Bunun günler geçtikçe daha da artacağını tahmin ediyorum.

24 Haziran’da yaşanan hayal kırıklığı
Şu haliyle adaylar, muhalefetin adayları –özellikle büyük şehirlerde– belli olmadığı için tam bir belirsizlik var; ama muhalefet cephesindeki –cephe diyorum, ama ortada bir cephe olmadığını da biliyorum–, muhalefet kanadındaki seçmenin, özellikle büyük şehirlerdeki seçmenin hevessizliği çok aşikâr. Bunun nedeni esas olarak 24 Haziran’da yaşananlar, özellikle de 24 Haziran gecesi yaşananlar. Çünkü 24 Haziran’da, 24 Haziran öncesinde, çok daha aşağıdan yukarıya bir sandığa sahip çıkma heyecanı belirmişti. Heyecanın ötesinde bir hareketlilik yaşandı, insanlar sandık müşahidi oldular, alâkaları olmayan yerlere gittiler, saatlerce sandık başında durdular, oyları kontrol etmeye çalıştılar, oy tutanaklarını takip etmeye çalıştılar; ancak belli bir saatten sonra, seçimin esas sahibi gözüken siyasi partilerin ve tabii ki söz konusu olan muhalefetteki partilerin, özellikle de cumhurbaşkanı adaylarının kendilerini yalnız bıraktıklarını gördüler, 24 Haziran gecesi… Önceden söylenenlerle gece yaşananlar ve ertesi gün yaşananlar arasındaki büyük fark, çok büyük bir hayal kırıklığı yarattı — ikili bir hayal kırıklığı: Birincisi, sandıktan çıkan, açıklanan sonuçlar; ikinci de kendilerini o derece heyecanlandıran, davet eden, aktive eden siyasetçilerin birdenbire sırra kadem basmaları. Ve o zamandan bu zamana muhalefet partileri, tek tek aktörler –o dönemin adayları olsun ya da parti liderleri olsun– bu hayal kırıklığını giderme yolunda hiçbir adım atmadılar — hiç diyebiliriz gerçekten.
Bir kere seçmene yaşattıkları çifte hayal kırıklığıyla yüzleşmediler, böyle bir şeyi üstlerine de pek almadılar, özür de dilemediler en azından. Ardından bu hayal kırıklığı ve yenilgi duygusunu gidermek yolunda 24 Haziran ertesinde birtakım hamlelere girişmediler. Bu hamleler, bir siyasî strateji geliştirmek, siyasete yeni isimler ve yeni yüzler katmak gibi hamleler olabilir. Bunun yerine, bütün partilerin, muhalefetteki partilerin her birinin ayrı ayrı kendi içinde dertlerini olduğunu, iç tartışmaların ve çekişmelerin olduğunu gördük — buna HDP de dahil. Mesela İYİ Parti’de Meral Akşener iki kere istifa edip ikna edildi, geldi. CHP’de bir kongre tartışması oldu, olamadı. Muharrem İnce seçimin ertesinde çok büyük iddialar ortaya attı, bunların takipçisi olmadı; tüm ülkeyi gezmek, yüz binlerce hatta belki milyonu aşkın yeni genç üye katmak vs. gibi şeyler… bunların hiçbiri olmadı. İşin ilginç tarafı, 24 Haziran’dan bu yana Türkiye çok ciddi bir ekonomik krizin içerisine girdi — aslında bu tahmin ediliyordu. Ekonomik kriz, muhalefeti çok daha güçlendirmesi gerekirken, muhalefetin bundan da siyasî anlamda yararlanamadığını gördük. Böyle bir atmosferde geçen bu süre içerisinde, 24 Haziran gecesi yaşanan “Bir daha oy vermem, bir daha sandık başında durmam” duygusunu giderecek, muhalefet partilerinin attığı ikna edici bir adım yok, hatta ikna etmeye yönelik ciddi bir çabaları olduğu bile söylenemez. Dolayısıyla iş yine seçmenin kendisine kalıyor; yani burada çok garip bir şekilde partilere rağmen seçmenin muhalefet yapması gibi, iktidara karşı bir çıkış yapması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Ve önümüzde yerel seçimler var.

Aday belirleme süreçleri
Yerel seçimler olması işi daha da zorlaştırıyor; çünkü yerel seçimlerde iktidarın değişmesi gibi bir şey söz konusu olmayacak. En fazla, siyasî iktidar önemli yerleri kaybederse ciddi yara almış olacak; ama bu alacağı yaraların üzerine muhalefet partilerinin gidebileceğine dair ikna edici işaretler yok. Bir diğer husus da, iktidarın kendi içerisindeki MHP’yle AKP koalisyonunun, önce olmayacakmış gibi olup sonra tekrardan olacak olması. Yani MHP’nin üç şehirde –İstanbul, Ankara, İzmir’de– aday göstermeyecek olması; buna karşılık AKP’nin de muhtemelen Adana’da, Mersin’de ve belki Manisa’da aday göstermeyecek olması — başka yerler de söz konusu, Kars, Iğdır gibi, böyle bir olay var. Yani iktidar cephesi bütün sorunlarına rağmen bir cephe halinde hareket edebiliyor; ama muhalefette hâlâ birlikte olma gibi bir durum söz konusu değil. Saadet Partisi zaten ittifakın söz konusu olmadığını, dirsek temasının olacağını söyledi.
İYİ Parti ile CHP’nin arasında birtakım tartışmalar ve görüşmeler var; özellikle Ankara’da Mansur Yavaş üzerine odaklanmış bir tartışma ya da müzakere var, çözüleceği yolunda iddialar var. Belki Mansur Yavaş’ın Ankara’dan İYİ Parti’nin de desteklediği CHP adayı olması durumunda birazcık muhalefet saflarına bir hareket gelebilir. İstanbul hâlâ belirsizliğini koruyor. Muhtemelen Binali Yıldırım AK Parti’nin MHP destekli adayı olacak. CHP’den birtakım isimler telaffuz ediliyor; ama bu isimlerin hiçbirisinin çok ciddi bir heyecan yarattığı söylenemez. Kendini ilan edenlerin ya da adaylık için ikna edilmek istendiği söylenen isimlerin hiçbirisinin çok büyük bir heyecan yarattığı söylenemez. İzmir’de de CHP’nin içerisinde bir adayın –mevcut bazı ilçe belediye başkanlarından olabilir yada milletvekillerinden olabilir– seçilmesi söz konusu; ama burada da daha çok parti içi iktidar mücadelelerinin yaşandığını görüyoruz.

Kazanmanın garanti olduğu yerler
CHP şu âna kadar yerel seçimlerle ilgili –biliyorsunuz– önce kazanma ihtimali pek olmayan yerleri açıkladılar, kademe kademe açıklıyorlar. Kazanma ihtimalinin çok zor olduğu, imkânsıza yakın zorlukta olduğu yerlere yönelik ciddi bir hamlesini görmüyoruz. CHP’deki bütün tartışma çok ilginç bir şekilde –en azından tartışmanın büyük bir kısmı diyelim– özellikle kazanmanın neredeyse garanti olduğu –hatta geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ötekileştirdiği– İstanbul’un, Ankara’nın birtakım ilçelerinde olduğunu görüyoruz. Yani CHP’deki mücadele diyelim ki İstanbul’da Şişli, Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy gibi yerlere kimlerin atanacağı aday olarak; onun dışında belki İstanbul’da bir iddia olarak talip çok, ama bu taliplerin nasıl bir stratejiyle, programla kazanma iddiasını dile getirecekleri yolunda da ortada pek bir işaret yok. Böyle bir atmosferde, muhalif seçmenin sandığa gitmesi nasıl gerçekleştirebilir? Sandığa gitmenin ötesinde, sandığa sahip çıkması, 24 Haziran öncesi yaşadıkları heyecanın yarısını bile diyelim –hadi tamamını biraz zor artık, herhalde öyle gözüküyor– yaşaması nasıl mümkün olacak? Şu âna kadar yaşananlar, böyle bir heyecanın hiç kapıda olmadığını bize gösteriyor.

Partilerde olmayan heyecan
Buna rağmen, tekrar boykot ya da sandığa gitmeme meselesine dönecek olursak; hatırlayanlar olacaktır: 24 Haziran öncesi boykot gündeme getirildiğinde, bunun hiçbir şeyi çözmeyeceğini söylemiştim. Bugün de aynı noktadayım; ama şunu da çok iyi biliyorum –siz de bu yayında da farketmişsinizdir– aslında ister muhalefet partilerinden olsun ister iktidar partilerinden olsun, herkesin sandığa gitmesini tavsiye ederim. Ama fark ettiğiniz şudur: Geçen yayında, 24 Haziran öncesindeki heyecanla bunu söylemediğimi ben de biliyorum. Yani gerçekten 24 Haziran öncesinde sandığa gitmemeye niyetli olan insanları ikna edebilmek için argüman bulmak o kadar zor değildi; ama bugün gerçekten çok zor. Burada söyleyebileceğimiz, vatandaşlık sorumluluğu vs. ötesinde çok fazla bir şey söyleme imkânımız yok. Çünkü partilerde olmayan heyecanın seçmenlerde olması ya da partinin heyecanının çok da ötesinin seçmende olmasının yarattığı, sandıkların açıldıktan sonra yaşananlardan sonra yarattığı hayal kırıklığı, 24 Haziran’da o kadar yüksekti ki, şimdi insanlara bir kez daha benzer bir şekilde çok daha yeniden bir hayal kırıklığı yaşama imkânını hep gözlerinin önüne getiren insanlara, “Bu sefer hayal kırıklığı yaşamayacaksınız” diyebilmenin imkânı yok. Bu zaten bizim işimiz de değil; bunu o kişilerin yöneldiği partilerin ve siyasetçilerin yapması gerekir. Ama bu konuda şu âna kadar herhangi bir çıkış, insanları harekete geçirecek, heyecanlandıracak, mobilize edecek bir çıkış görmedik.
Adaylar açıklandıktan sonra herhalde adaylar birtakım şeyler süreceklerdir vs. ama yine şu âna kadar adaylık için isimleri geçen kişilere baktığımız zaman, o ölü toprağını kaldırabilecek nasıl bir maharet sergileyecekler? Açıkçası çok şüpheliyim. Ama bütün bunlara rağmen yine de her ne olursa olsun, herkesin sandık başına gitmesinin, Türkiye’de artık iyice uzaklaştığımız demokrasiye sarılmanın yegâne yolu olduğunu düşünüyorum — yegâne değil, ilk yollarından birisi olduğunu düşünüyorum. Demokrasiye sahip çıkmanın başka yolları da var muhakkak.
Sandıktan sandığa olan bir olay değil demokrasi; ama siyasetin şu ölgünlüğü ortamında –ki uzun bir süredir devam ediyor– insanları demokrasi, temel hak ve özgürlükler, hukuk devleti için harekete geçirebilmek gerçekten çok zor. Biz gazeteci olarak burada Medyascope’ta yaptığımız yayınlara gelen tepkilerden bunu çok iyi ölçebiliyoruz ve insanların 24 Haziran’dan sonra siyasetin her türüne yönelik çok bâriz bir ilgisizliği olduğunu görüyoruz. Yerel seçimlerde siyasete olan bu ilgisizliği aşmanın aslında teorik bir imkânı var; çünkü bunlar yerel seçimler, ama Türkiye’de yerel seçimlerin tamamen siyasete, büyük siyasete kurban olduğunu da biliyoruz. Yani keşke birtakım adaylar çıksa ve partileri ne olursa olsun siyaset değil de daha yerel yönetimlerle ilgili programlarıyla, vizyonlarıyla, stratejileriyle ortaya çıkabilseler. Ama görüldüğü kadarıyla 31 Mart seçimleri de 24 Haziran seçimlerinin bir devamı olacak ve 24 Haziran’da yaşanan hayal kırıklığını üzerinden atamamış kesimlerin kendilerini toparlayıp tekrar motive olabilmeleri için bayağı bir emek, gayret gerekiyor ve bu emeği, gayreti muhalefet partilerinde görmenin, şu anda görebildiğimizi söylemenin imkânı yok.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
06.07.2025 Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor
05.07.2025 Türkiye yolun sonuna mı geldi?
05.07.2025 Erdoğan ve AK Parti’nin son on yılda kazandıkları ve kaybettikleri
04.07.2025 Çözüm sürecinde çözüme doğru
03.07.2025 Bu görüntüler de bu ülkenin hafızasına kazındı
02.07.2025 Yoksa Suriye İsrail’in arka bahçesi mi oluyor?
01.07.2025 Ruşen Çakır’ın Fatih Altaylı ile ikinci söyleşisi: “Kaygım kendim için yok, ülke için çok”
01.07.2025 Edgar Şar: “Türkiye’de rejim değişikliği girişimi var”
01.07.2025 Mümtaz’er Türköne: “Yaşadığımız kriz, ben gitmem krizi”
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı