PROF. NİLÜFER GÖLE:
"AKP hem kendi dönüşüyor hem Türkiye’yi dönüştürüyor"
Sosyolog Prof. Nilüfer Göle, “Modern Mahrem” adlı kitabında, özetle türbanlı öğrencilerin, “gericiliğin” değil, tam tersine modernliğin simgesi olduğu tespiti geniş yankı bulmuştu. Halen Paris’te Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olan Prof. Göle, dengeleri bozması beklenen AKP’nin denge kurucu yönünün altını çiziyor:
Siz tezkerenin reddini çok önemsiyorsunuz...
Göle: Tezkere kıl payı reddedildiği için siyasi bir karar değilmiş de sanki yanlışlık eseri olmuş gibi okundu. Bu kadar önemli bir siyasi kararı kendi kararımız olarak göremedik ve tam arkasında duramadık. AKP’nin kendisi de duramadı ve yalpalamalar oldu, hala da olmakta. Demokrasilerde böyle kıl payı durumlar olur. Kaldı ki, oylama sonucu, Türk insanının içinde bulunduğu ikilemi yansıtıyordu. Hemen hemen her Türk, çok kesin bir biçimde karar vermemiş olsa da tezkerenin geçmesini içine sindiremiyordu, öte yandan ABD ile ittifakın bozulmasından ve ekonomik programın rayından çıkmasından korkuluyordu. Bu arada 1 Mart’ta AKP’nin mutlak bir lider partisi olmadığı, farklı görüşlerin bir koalisyonu olduğu da ortaya çıktı.
Yenilikçi hareketle AKP arasında nasıl bir benzerlik ve fark var?
Göle: Yenilikçilik sadece siyasi değil, daha çok toplumsal bir hareketti. Birçok görüşü ve İslami aydınları içinde barındırıyordu. İlginç olan AKP’nin İslamcılık hareketini dönüştererek, yenilikçiliği sahiplenerek, siyasi bir partiye taşıyabilmesidir. Hemen iktidara geldikleri için siyaset öne geçti ama yenilikçiliğin entelektüel ayağını da korumaya çalışıyorlar. Yenilikçilik nedir? Sadece sorunlara pragmatik çözümler bulmak mı, radikal İslamcılığı geride bırakmak mı? İktidara gelmek, sadece İslamcılığı dönüştürmek değil, Türkiye’nin sorunlarını da göğüsleyebilmek demektir. Bu da büyük bir sınav. Dönüşüm, bir yandan İslamcı hareketin meşru bir partiye meyletmesine ve öte yandan bu muhafazakar Anadolu partisinin, yani MSP-RP-FP geleneğinin merkeze taşınmasıyla başladı. AKP bu buluşmadan doğan yenilikçi muhafazakarlığın adı. Burada çok ilginç bir denge kurmak zorunda çünkü hem dönüştürüyor hem kendisi dönüşüyor. Arkasında bıraktıkları, buna tepkiler ne olacak? Nitekim bu dönüşmeyi artık İslamcılıktan tamamen çıkış olarak gören, yeniden bir İslamcı söyleme ihtiyaç olduğunu söyleyenler var.
AKP’nin dünya İslami hareketleri üzerinde bir etkisi var mı?
Göle: Bir yanda 11 Eylül ile özetlenen globalleşmiş terörizm, öte yanda İran Devrimi ile özdeşleşen otoriter-teokratik yapı, arada da Cezayir, Taliban hareketi gibi kaotik durumlar... İşte tüm bunlara alternatif Türkiye ve AKP’den gelebilir. Son 20 yıldır ortaya çıkan radikal İslamcı hareketlerin terör ve teokrasi dışında farklı bir mecraya girebileceğini, dönüşebileceğini ancak Türkiye’de gözlemleyebiliyoruz. Türkiye’den “güleryüzlü” bir İslam çıkıyor.
Batı karşıtlığından en büyük AB savunuculuğuna geçebilmek nasıl olabiliyor? Dünyada böyle hareketler çok var mı?
Göle: Bizdeki İslamcı hareket gözünde tek bir Batı vardı. Bir Batı, karşısında da müslümanlar vardı. Nitekim Necmettin Erbakan dış gezilere İran’la, Kaddafi’yle, Müslüman Kardeşler ile başlamıştı. Birdenbire yüzümüzü Müslüman Kardeşler’den Batı’ya döndük. Bugün Irak Savaşı ile tek bir Batı olmadığı anlaşıldı. Birdenbire Batı’nın ikiye bölünmesi, hatta Avrupa’nın kendi içinde bölünmesi, Batı’yı tekmiş gibi algılayan Türk İslamcılarını zorladı. Dengeleri bozmak için yola çıkmış bir parti, Avrupa ile Amerika arasında, Türkiye’nin çıkarlarını koruyacak bir denge aramak zorunda kaldı. 1980’li yıllarda İslamcılar kendi müslümanlıkları konusunda hep komplekse düşer, Mısır, İran gibi ülkelerin aydınlarını kendilerinden üstte görürlerdi. Artık bu bitti, kendilerine güvenmeye, “Onlardan daha iyi bir alternatif oluruz” diye düşünmeye başladılar. İkincisi, gelir gelmez Avrupa dosyasını önlerinde buldular. Türkiye’nin Avrupalılaşma yolundaki adımları o kadar birikmişti ki kolaylıkla o dalganın üzerine oturabildiler. IMF ile ilişkilerde de aynı şey söz konusu. Reddi miras yerine devamlılığı esasını alarak laik kesim nezdinde bile meşruiyet bulabildiler.
AKP’nin başörtüsüne bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Göle: AKP laik-İslamcı dengesini de kurmak zorunda. İktidardaki bir parti olarak hem laik hassasiyetleri gözetmek, hem de kendisinin bugünlere gelmesinde önemli katkısı olan başörtülüleri korumak ve kollamak zorunda. Yani hem laik, hem İslamcı; hem Avrupa, hem Amerika, en önemli sorunları denge kurmak. Ama bunu yaparken de statükocu olamıyorlar çünkü eski statüko artık dünyada bozuldu. Bu kaygı bütün tavır ve üsluplarına yansıyor. Başörtüsü konusunda herhangi bir adım atmaları durumunda bu denge bozulur. Dengenin çıkmaz sokağa, sıkışmışlığa dönüşmemesi, diğer bir deyişle biraz tahterevalli gibi oynayabilmesi için daha esnek olmak lazım. Daha çok Avrupalılaşmak için eski jeopolitik rolünün bittiğini anlamalı Türkiye. Öte yandan, İslami hareketin modernlikle ilişkisi esas olarak kadın üzerindendir; kadın meselesi bu hareketin anahtarıdır, ya kilitleyecek ya da açacak. Bugün Fransa tam da bunu yaşamakta. Türkiye laikliğini, kendine uyarlayarak Fransa’dan almıştı. Bugün ise Fransa laikliği, başörtüsü bağlamında tartışıyor. Türkiye’nin bulacağı çözümler Avrupa’ya da yol gösterir, Avrupa’daki müslüman göçmenleri de rahatlatır.
Hâlâ takiyye yaptıklarını, gizli gündemleri olduğunu düşünenler var...
Göle: Böyle düşünenler tamamen haksız değiller. Neden? Çünkü önemli bir dönüşüm geçiren bir parti. Tüm toplumu ve tüm yaşam alanlarını İslamileştirmek adına yola çıkmış insanların da içinde bulunduğu bir hareket söz konusu. Herşeyi kapsadığı için totaliter bir hareketti İslamcılık. Ama insanlara fırsat vermek lazım, hepimiz değişiyoruz. Tayyip Erdoğan “Türkiyeli olmayı öğrenmeliyiz” diyor ve ABD’deki zencileri örnek veriyor. Zencileri örnek vermek kolay. Kendileri dışındaki insanları ne kadar kucaklayabilecekleri önemli. İslamcılıktan muhafazakarlığa dönüşüm neleri içeriyor, bekleyip göreceğiz.
Muhafazakar demokrat tanımına ne diyorsunuz?
Göle: Bana iyi bir arayış olarak geldi. Zor olan şu: O kadar çok şey yitirildi ki, Türkiye’nin artık muhafazakar olması çok zor. Neyi muhafaza edecekler? Son muhafazakar halkayı da kendileri kırdı. Yenilikçilik, müslümanların da muhafazakar olmasını imkansız hale getirdi. AKP’liler ne yazık ki yeniler, sorun yeni olmalarında yatıyor, muhafazakar olmalarında değil. Muhafazakar olabilmek için birtakım geleneklerin, düşüncelerin, alışkanlıkların süzüle süzüle birikmesi ve bir değer oluşturması gerekiyor. Türkiye bugün muhafazakarlığı yeniden hatırlatmak ve kurgulamak durumunda. Hakikaten neyi muhafaza edeceğiz, hatta daha da ötesi edebilecek ne kaldı? Dini bilgi, geleneksel değerler, yaşam biçimleri, adap ve erdem yitirildi; ama herkes yitirdi, Müslümanlar da dahil. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın oğlunun nikahı üzerine olan tartışmalar çok ilginçti. Burada muhafazakarlık mı söz konusuydu?. Ne geleneksel imam nikahı, ne de gösterişli otel düğünüydü. Bana göre tam bir “modern mahrem”di. AKP’liler ANAP gibi yeni iktidara gelenlerin, yeni zenginleşenlerin partisi ve iktidara gelmenin hazzını bazen fazlasıyla dışavuruyorlar. Halbuki para ile bayağılaşmanın hüküm sürdüğü Türkiye’de biraz daha müslümanlığın getirdiği tevazu, göze batmama durumlarını insan arıyor.
AKP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI DOÇ. MURAT MERCAN:
"Biz öyleydik, ama halk hiç İslamcı olmadı"
FP döneminin önde gelen yenilikçi kurmaylarından Doç. Murat Mercan, “AK Parti sıfır kilometre bir partidir ama yenilikçi hareketin oluşturduğu tarlada pratik yapmıştır” diyor. Halen AKP’de tanıtımdan sorumlu genel başkan yardımcısı olan Doç. Mercan, işlerin iyi gittiğini düşünüyor ve bundan sonrası için kurumsallaşmayı öne çıkarıyor:
Neden değiştiniz?
Mercan: Değişim fikrimizin ardında şu tespit yatıyordu: Halkın yüzde yüzü olmasa bile çok önemli bir kısmı dine karşı saygılı, aynı zamanda geniş bir hoşgörüye sahip. Halk dini öyle başka alanlara taşıma eğiliminde de değil. Yani İslam onun sadece hayatında... İslam onlar için vazgeçilmez olmakla birlikte ideolojik bir kamplaşmanın nesnesi değil. Özetle Türk halkı hiçbir zaman İslamcı olmadı. O dönemin İslamcı hareketininin en temel kaynakları dışarıdan tercüme edilmiş eserlerdi. Halkın ortalamasının hakikaten dini değerlere sahip olduğu bir toplumda İslamcılık hareketinin yaygınlaşamamasının en önemli nedenlerinden biri bu yabancılıktır. İslamcılar, toplumun dini değerlerini çok özümseyemeden ona bazı şeyleri empoze etmeye çalıştılar. Ben de bir zamanlar öyle düşünüyordum, herşeyi ak-kara görüyordum. Bizim avantajımız bunun ilk farkına varıp Türkiye’de öncü olmamızdır.
AKP siyasi bir hareket olacak mı, yoksa parti olarak mı kalacak?
Mercan: AK Parti Türkiye’deki ana akımın bugünkü kurumsal yapısıdır. Bu nedenle bir harekettir. Bizden önceki partiler zaman içinde bu akımı kaybettiler. DP’nin kuruluşu da bir ana akımdır, ama sonra kaybetmiştir. Özal da cumhurbaşkanlığına geçtikten sonra toplumun nabzını tutmayı, değerlerini yansıtmayı kaybetti. Bizim için de böyle bir tehlike var. Daha biz ikinci seçimi, üçüncü seçimi atlatmadık. Daha bir cumhurbaşkanlığı seçimini atlatmadık. Daha bu ilk kadrolar. Kadrolar acaba kendilerini yenileyebilecek mi? Yeni gelen kadrolar bu akımı sahiplenebilecekler mi? Ve bu akımı nasıl ilerletecekler? Eğer bir kurumsallaşabilirsek tehlike yok. Kurumsallaşma da ilkeler, program, tüzükle hareket etmek ve insana, kadrolara bağımlılığı göreceli olarak azaltmakla olur. Liderlik kadrosu, konjonktür partinin anlık başarısını çok etkiler, ama kalıcı olmak için kurumsallaşma şarttır.
TÜRKİYE TARTIŞIYOR
Kemalizm sayesinde konuşuyor
Sayın Başkanı Bülent Arınç acaba kendisini dinleyenleri kandırmayı mı amaçlıyor yoksa bugüne ustalıkla saman altından yürüttükleri suyu üste mi çıkarıyor? Kemalizmin ne olduğu konusunda gerçekten bir fikri bulunmuş olsaydı, Atatürk’ün kişiliğiyle düşüncelerinin birbirinden ayrılamayacağını iyi bilirdi. Çünkü eylemleri düşünceler, düşünceleriyse karakter oluşturur. Bugün gerçek niyetlerini saklamaya gerek bile duymadıklarını düşünüyor, açıkça Atatürk ilke ve inkilaplarına karşı bir düşmanlık seziyorum. Sayın Arınç unutmamalıdır ki kendi düşüncelerini de o beğenmediği Kemalizm sayesinde dile getirebilmektedir.
Sema Çinte-Antalya
Arınç Türk halkına hakaret ediyor
“Atatürk’e değil Atatürkçülüğe karşıyız” diyen Bülent Arınç Türk halkına açık bir şekilde hakaret etmekte, “Bunların zekası benim aldatmacamı anlayamaz, ben de yoluma devam ederim” demektedir. Atatürkçülerin hiçbirinin çıkış noktası onun mavi gözleri değil ama onun fikirleri, yaratmak istediği Türkiye’dir. Bu muhteremler şeriatçıdır, Taliban’dan tek farkları daha modern olmalarıdır, bunu da karşı oldukları o fikre borçludurlar. Amaçları içi boşaltılmış, gerçek amaçlarından uzaklaştırılmış bir Atatürkçülük. Şu ana ülkemizde Arapların dini ideolojilerinin günümüze ve ülkemize uyarlanmış en son versiyonu sahnededir ve örgütlenmektedir.
M.Tarık Tuna-İstanbul
Takiyye yapıyorlar, hem de aleni
Hemen bütün dinciler gibi bunların da savunması “biz takiyye yapmıyoruz.” Yapıyorlar, hem de aleni yapıyorlar. Aleni yapılan da asla inkâr edilemez, etseler bile, bu öyle bir damga ki, yüzlerine gözlerine bulaşıyor, bulaşmış durumda. Kendilerini, gelmiş geçmiş en büyük İslam devrimini yapanlar olarak lanse etmek düşüncesindeler. Bu hayaldir ki onları, böylesine gözükara, böylesine kabadayı, böylesine sinir küpü yapıyor. Çırpınıyorlar, çırpındıkça daha sinirli, daha cüretkar oluyorlar. Gözükara biçimde koşturuyorlar, gittikleri yeri ölçemeden. İnandıkları tek şey var, ideali uğruna çizilen hedefe öyle ya da böyle varmak. İster Arınç olsun, ister Gül, ister Erdoğan, ister diğer bir başkası. Ülkem için gelmiş geçmiş en tehlikeli insanlar topluluğudur AKP . Parti isimleri bile takiyye, neymiş AK Partiymiş!
Celil Yamak-İstanbul
Üstünde süt yazan zehir şişesi
18 yaşındayım, yani Abdullah Gül’ün dediği gibi 30-40 yıl öncesine takılıp kalmam imkansız. Kemalist biri olarak da oldukça endişeliyim. AK Parti iktidarını çok güzel bir şişedeki zehire benzetiyorum. Üzerinde süt yazıyor. Tabii ki onlara güvenmek ve inanmak isterim, ama bu imkansız görünüyor. “İdeolojinin deli gömleği” diyorlar. Benim ideolojim Kemalizm ve Türk olarak guru duyduğum tek şey bu gömlektir. Memleketimden nefret etmek istemezdim, ama maalesef durum bu.
Aysun Dimici