“Al evine besle” acımasızlığında son nokta

11.11.2025 medyascope.tv

11 Kasım 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bugün siyaset konuşmayacağım ama konuşacağım şeylerin siyasetle bir şekilde ilgisi olduğunu da kabul etmek lazım. Beni bilen bilir; kedi seviyorum. Aslında birçok hayvanı seviyorum ama kedilere özel bir düşkünlüğüm var ve eski adıyla Twitter, yeni adıyla X'te kendimce sokakta gördüğüm kedilerin fotoğraflarını çekip her gün o günün güzeli olarak sunuyorum. Başka dışarıdan kimseden almıyorum, sadece benim çektiğim fotoğraflar. Ama tabii ki aynı kedinin değişik pozları olabiliyor. Çünkü yaşadığım yer belli, gittiğim yerler belli. Ama sokaklarımızda çok kedi var. İstanbul'da özellikle çok kedi var ve bu çok güzel bir şey. Ve bu tarihi bir şey ve İstanbul'la özdeşleşmiş, aslında Türkiye ile özdeşleşmiş bir şey. Bunun üzerine üretilen bir yığın kültürel ürün de var, fotoğraflar var. Yabancıların çok ilgisini çekiyor, filmlerde gözüküyorlar vesaire.
Ama son dönemde biliyorsunuz, sokakta yaşayan hayvanlara yönelik bir kampanya başlatıldı ve iktidar da buna destek verdi. Ve burada esas hedef sokakta yaşayan köpeklerdi. Çünkü köpekleri, birtakım yaşanan olayları abartarak, genelleştirerek, çocuklara yönelik özellikle bir tehdit olarak sunmaya kalktılar. Kuduzdan bahsettiler ama en çok saldırganlık üzerine inşa edilen bir söylemle bayağı bir kampanyalar düzenlendi sosyal medyada. Dernekler kuruldu, yürüyüşler yapıldı ve sonuçta istediklerine büyük ölçüde ulaştılar. İktidar bunu kademe kademe hayata geçirmeye çalışıyor ve sokaklarda köpeğin olmadığı bir Türkiye yaratmak gibi bir hedefleri var. Bir zamanlar ileri demokrasi hedefiydi. Böyle bir hedef artık hiçbir şekilde telaffuz edilmiyor ama sokakların köpeklerden arındırılması gibi bir perspektif. Bu aslında yeni tür sağ popülizmin bir ayağı. Bir başkası neydi? Salgın sırasında aşı karşıtlığı da benzer bir şeydi ve zaten aşı karşıtlarıyla sokak hayvanları karşıtlarının neredeyse aynı, birebir olmasa bile çok benzerlikler taşıdığını gördük. Şimdi köpekler konusunda büyük bir zafer ilan etmiş gibi takılan bu çevreler, kişiler, artık her kimseler, şimdi de gözlerini galiba kedilere dikmiş durumdalar.
Başıma geldiği için biliyorum. Geçen gün çok severek sosyal medyada, X’te bir paylaşım yaptım. Bulunduğum yerde gittim, çok kedi yaşıyor ve orada kapının önüne kuru mama koydum ve kedilerin yemesini sağlıyorum diyelim. Elimden bu geliyor ve "Evsiz kedi beslemek güzeldir" diye bir paylaşım yaptım. Çok kişinin çok hoşuna gitti, desteklediler ama bir de saldırılar başladı. Saldırılar nasıl oluyor? Belli ki bunların kendi birtakım network'leri var, ağları var. Birbirlerine söylüyorlar. Bir de tahmin ediyorum bir kişinin birden fazla hesabı falan oluyor. Böyle birtakım faşizan davaları dayatmak için böyle yollara başvuruyorlar ve bir yığın şey söylediler. Bir kere orada anladığım kadarıyla ‘‘evsiz kedi’’ lafından birazcık kışkırtıldılar, öyle diyeyim. ‘‘Sokak kedisi’’ desem biraz daha az olabilirdi. ‘‘Evsiz’’ lafı hemen evi getiriyor beraberinde ve karşıma o bildiğim slogan çıktı, slogan mı artık neyse: "Al evine besle."
"Al evine besle" lafına ben baktım, 2021 yılında bir yayın yapmışım, o zaman da bana "Al evine besle" diyorlardı ama o zaman kimleri diyorlardı? Sığınmacıları diyorlardı. O tarihlerde Türkiye'de çok ciddi bir sığınmacılık karşıtlığı vardı, tırmandırılıyordu. Afganistan'dan gelenler vardı Taliban'ın yükselişiyle beraber. Ama zaten Afrika'dan, Suriye'den her yerden gelenler ve bir sığınmacı karşıtlığı vardı. Hâlâ var ama eskisi kadar sesleri çıkmıyor nedense. Ve o tarihlerde o sığınmacı karşıtlığına karşı durabilmek gerçekten az sayıda kişinin yaptığı, biraz cesaret isteyen bir şeydi. Ama öteden beri bu konuda kendimce hassasiyetleri olan birisi olarak ben bütün küfürlere, hakaretlere ve hatta tehditlere rağmen sığınmacılar konusunda insani bir duruş sergilemeye çalıştım ve bana hep aynı şeyi söylediler: "Al evine besle." Şimdi ‘‘evsiz kedi’’ deyince "Al evine besle" diyorlar. Şunu diyenler var; neymiş efendim kediler kuşların soyunu tüketiyorlarmış, kediler birtakım hastalıklar yayıyorlarmış.
Bir süre önce bir köşe yazarı diyeyim, hadi, köşe yazarı çok iğrenç bir yazı yazmıştı Amerika'dan bir yerden apararak. Kedilerin aslında nasıl kötü koktukları, şudur, budur falan ve bir kedi düşmanlığı. Ya şimdi siz kedi sevmeyebilirsiniz, köpek sevmeyebilirsiniz ama konumuz şimdi kediler, sevmeyebilirsiniz ama onlarla aynı ortamda yaşamak niye bu kadar size rahatsızlık veriyor? Ne yapıyorlar size, ne ediyorlar yani? Nedir derdiniz? Gerçekten sevmek zorunda değilsiniz ama yok etmek... Yani kediler... ‘‘Alın sahiplenin’’ diyorlar. Evet, evimizde bir kedimiz var. Keşke daha fazla olabilse ama her evin de bir sınırı var. Ama biliyoruz ki sokaklarda yaşayan çok sayıda kedi var ve bu kediler çok şükür genellikle halk tarafından sahipleniliyorlar.
Her yerde siz de görüyorsunuzdur, ben de görüyorum. Mesela oturduğum semtte yaşlıca bir beyefendi akşamları çok sayıda, bayağı yüklü bir şekilde mamaları getiriyor ve zaten kediler onu bekliyorlar ve akşam vakti onlara bir şölen çekiyor ve ben çok denk geldim. Bunun gibi çok örnek var ve bu iyi insanlarla o güzel yaratıklar bayağı dostane yaşıyorlar. Şimdi o beyefendiye "Al evine besle" demeye ne hakkınız var? O, onları bulundukları yerde besliyor. Başkaları da besliyor. Bir şekilde onlar da kendi şeylerini buluyorlar. Tabii ki sorunlar var ama vatandaş yine, onu da biliyoruz, kedilerin kısırlaştırılması konusunda çalışanlar var. Sağlık sorunları olduğunda onları kapıp veterinere götürenler var. Böyle bir düzen kurulmuş zaten. İşte esas olarak bu düzenden rahatsız oluyorlar, çekemiyorlar. Yani bir kıskançlık var burada ve bu kıskançlık bir acımasızlığa doğru yol alıyor ve ondan sonra "Al evine besle."
Tamam, köpekleri sokaktan temizliyorsunuz diyelim. İnşallah o iş öyle olmayacak ama şu anda inisiyatifi almış gibiler. Kedileri de diyelim ki sokaklardan, sokakları kedilerden arındıracaksınız. Sonra sıra kime gelecek? Yani bakın Türkiye'de, dünyada ve Türkiye'de insandan daha zarar veren, başkasına daha zarar veren bir yaratık var mı? Yani neyini gördünüz kedilerin, köpeklerin? Bir iki tane yaşanan olayları genelleştirerek böyle kampanyalar yapmak ve bunun da devlet katında karşılık bulması son derece üzücü. Evet, çok uzatmayayım. Ben kedilerin yanındayım, köpeklerin de yanındayım, sokaklarda yaşayan hayvanların da yanındayım ve biliyorum ki Türkiye'de çok insan böyle. Sayıca az olan birtakım kötü insanların yürüttüğü kampanyaları, bu toplum umarım bertaraf edecektir. Evimize de gerekirse alır besleriz ama biliyoruz ki bu sokaklar, bu çevre aynı zamanda onların sokakları, onların çevreleri.
Çok da fazla uzatmayayım ve bugünün ithafına geleyim. Bakıyorum ne zamandan beri, çok uzun zaman oldu. İlk yaptığım ithaf, 21 Mayıs. 21 Mayıs'tan bu yana ithafta bulunuyorum ve ancak şimdi ithafta bulunacağım bir kişi Sait Faik Abasıyanık ve kendimden utanıyorum. Gerçekten kendimden utanıyorum. Çok kişiden bahsettim, edebiyatı sevmemi sağlayan diye, ama gerçek anlamda edebiyatı sevmemi sağlayan iki ismi çok iyi biliyorum. Ortaokulda okuduğum iki öykücü esas olarak, öyküyle başladık. Öyküler daha hızlı, kolay olduğu için belki. Birisi Sabahattin Ali'ydi, bir diğeri Sait Faik'ti. Sabahattin Ali'yi de inşallah en kısa zamanda konuşuruz ama Sait Faik bambaşka birisi. Şu anda bu yayını yaptığım yerde doğmuş. Şu anda Adapazarı'ndayım ben. Adapazarı'nda doğmuş, belli bir yaşa kadar gelmiş ama sonra İstanbul'a yerleşmiş Sait Faik ve İstanbul'da hayatını sürdürmüş. Ondan sonra da çok erken yaşta aramızdan ayrılmış çok büyük bir yazar. Aynı zamanda şiir de yazıyor, romanları da var. Sinemaya da bulaşmış bir ara ama esas olarak öykücü olarak biliyoruz. Ve zaten onun adına açılmış olan ve yıllardır süren bir Sait Faik Ödülleri var, Sait Faik Öykü Ödülleri ve bir de müzesi var.
Nedense bu tür şeylerde çok oldu bu, biliyorsunuz, çok sözünü ettim, erken yaşta hayatını kaybetmiş müthiş bir insandan bahsediyoruz. Çok hastalık yaşıyor. 47 yaşında hayatını kaybetmiş Sait Faik. Ve şöyle de bir husus var ölümünden sonra dillendirilen; kendisi hiç evlenmemiş, evlenme girişimleri olduğu söyleniyor ama esas olarak yakın arkadaşları onun aslında eşcinsel olduğunu söylediler ve anladığım kadarıyla hayatı boyunca yaşadığı o uyumsuzluk büyük ölçüde eşcinsellere yönelik toplumsal baskıyla ilgilidir diye akıl yürütüyorum. Ama cinsel yönelimi ne olursa olsun Sait Faik o yalnızlığı, ürkekliği, uyumsuzluğu kendine yakıştıran birisi. Bir kitabı var: ‘‘Lüzumsuz Adam’’ değil mi? ‘‘Lüzumsuz Adam’’ olması lazım. Sanki ‘‘Lüzumsuz Adam’’ onun kendisini anlatıyor gibi. Kendisine bu kitabın adını Yaşar Nabi Nayır önermiş. Onu da öğrenmiş olduk. Evet, Sait Faik'i rahmetle ve sevgiyle anıyorum.
Tekrar söylüyorum, sokaklar sadece bizim değil. Orada yaşayan tüm varlıklara hep birlikte sahip çıkmamız gerekiyor. "Al evine besle" diyen acımasızlara karşı sesimizi bir ölçüde çıkarmamız gerekiyor. Onların çok olduğunu düşünmeyin. Çok değiller ama sesleri daha güçlü çıkıyor çünkü bir yerlerden karşılık bulduklarını düşünüyorlar ve maalesef karşılık da buluyorlar. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
16.11.2025 İlk gizli tanığım “Meşe”yi geri istiyorum!
15.11.2025 Sakin olan yine kazanacak
14.11.2025 Ekrem İmamoğlu’na erişimi engellemek mümkün mü?
13.11.2025 CHP’yi kapatabilirler mi?
12.11.2025 CHP iddianameye hazır mıydı? | Murat Aksoy değerlendiriyor
12.11.2025 Nihayet İBB iddianamesi: İlk izlenimler
11.11.2025 “Al evine besle” acımasızlığında son nokta
11.11.2025 Açık ve Gizli Köylülük: Toplu Savrulma | Tarık Çelenk ile söyleşi
10.11.2025 Selahattin Demirtaş çıkınca…
09.11.2025 Yakmak istediğim fotoğraflar!
16.11.2025 İlk gizli tanığım “Meşe”yi geri istiyorum!
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı