Fatih Altaylı’nın tutuklanması bize neler söylüyor?

22.06.2025 medyascope.tv

22 Haziran 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Bu canlı yayını, kısa bir süre önce Fatih Altaylı'nın tutuklanması üzerine yapıyorum. Yapıyorum çünkü öncelikle böyle önemli olaylarda tarihe not düşmek gerekir, insanların yerlerini belirlemesi gerekir. Çünkü şu ana kadar gördüğüm kadarıyla bu olaya yönelik insanların, sosyal medyaya baktığımızda tabii rahatsızlık dile getiren insanların sayısının biraz aşağısında olmakla birlikte, bir kanıksama hali, bir de memnuniyet hali var. Çok acı bir olay ama maalesef böyle. Kanıksama şu tabii ki; o kadar çok gazeteci değişik dönemlerde gözaltına alındı, tutuklandı ki yıllardır böyle sürüyor bu iş. Cumhuriyet tarihinde de hep var zaten de bu son dönemde AKP iktidarında önce Fethullahçılarla iş birliği yaptıklarında, daha sonra Fethullahçıları bertaraf ettikten sonra da özellikle başkanlık sisteminin inşasıyla birlikte bu olay artık sıradanlaştı maalesef. Ama bütün bu sıradanlaşmaya rağmen yine de bir şekilde bunun olağanüstü durumlar olduğunu vurgulamamız gerekir. Yapılanın basın ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu ısrarla söylememiz gerekiyor. Yani şunu diyen çok kişi var: "Söylüyoruz da ne oluyor?" En azından kayda geçiyoruz, duruşumuzu belli ediyoruz ve bu olaylara bir şekilde tepkimizi gösteriyoruz. Aksi takdirde tam da sistemin istediği insanlara dönüşmüş oluruz ki bu durumda olanlar var. Bir de memnun olanlar var. Fatih Altaylı yıllardır ana akımda çok star bir gazetecilik yaptığı için ve lafını esirgemeyen, herkese bir şekilde çok sert çıkışlar yaptığı için değişik kesimlerden insanların tepkilerini topladı. Bu tepkilerin kimisi haklıydı. Biliyorum ki Fatih'in gazetecilik hayatında bana göre yanlış yaptığı çok anlar oldu ama bunlar hiçbir zaman o gazetecinin bir şekilde özgürlüğünün ihlalini gerektirecek durumlar değil. Hele şu son olaya baktığımız zaman, bu son olayda tamamen siyasi bir olayla karşı karşıyayız. Bunun bir cumhurbaşkanına tehdit gibi, o yaptığı videoda söylediklerini yorumlayabilmek gerçekten imkansız ama bunu önce cumhurbaşkanının bir danışmanı becerdi ve sonra savcı ve yargıç bunu doğru kabul etti. Böyle acı bir durumla karşı karşıyayız. Ama şunu unutmamak lazım: Bu siyasi bir olay, dolayısıyla burada bu kararı alanlar esas olarak siyasetçiler. Peki neden böyle bir şey yapılıyor? Fatih Altaylı şu anda YouTube'da en çok izlenen gazeteci ve onun pozisyonunu bir anlamda merkezde olarak tanımlayabiliriz. Son dönemde CHP'ye ve Ekrem İmamoğlu'na daha yakın duruyor olabilir fakat zamanında, Gezi zamanında mesela Erdoğan'la yaptığı röportaj nedeniyle de çok eleştirilmişti. Değişik dönemlerde değişik siyasetçilere yönelik tavırları ortada ve genellikle de daha böyle merkezde yer alan bir kişi. Ama YouTube serüveniyle birlikte daha fazla siyasi şeyleri daha vurucu bir şekilde söylemeye başladı ve belli ki etkili olduğu düşünüldüğü için ona böyle bir gözdağı verilmek isteniyor. Daha önce de biliyorsunuz ifadeye çağrıldı ve bırakıldı, ama şimdi açıkçası ben tutuklanmasını beklemiyordum. Yani yine yanıldım, öyle söyleyeyim. Bir ev hapsi gibi ya da adli kontrol gibi, yurt dışı çıkış yasağı gibi şeyler olabilir. Artık bunları yargıçlar çok sıradan bir şeylermiş gibi dağıtıyorlar. Bu da Türkiye için çok acı bir durum. Bütün bunların hepsi çok önemli kararlar ama artık insanlar ev hapsi ya da yurt dışı çıkış yasağı gibi birtakım uygulamalara muhatap edildiği zaman sevinebiliyor yakınları en azından. Buradaki tutuklama açık bir şekilde öncelikle Fatih Altaylı'ya bir gözdağı. Onu vurgulamak lazım. Kendisinin 19 Mart sonrası yaşanan süreçte iktidar yanlısı birtakım kişiler diyeyim, gazeteci diyemeyeceğim, medya insanları ya da sosyal medya insanları tarafından değişik şekillerde hedef gösterildiğini biliyoruz. Dolayısıyla burada Fatih Altaylı'ya bir gözdağı vermek hususu var; ama onun da ötesinde bütün gazetecilere, YouTube'da ya da başka yerde nerede olursa olsun gazetecilerin hepsine yönelik bir gözdağı var. Yani şöyle bir şey dedirtmek istiyorlar ve dedirtiyorlar: "Fatih Altaylı'ya bunu yapan bana neler yapmaz? Fatih Altaylı bile kendini koruyamıyorsa ben kendimi nasıl koruyacağım?" sorusunu medyadaki en alttan en üste kadar insanlara söyletmek istiyorlar. Şu ana kadar yaptıklarıyla bunu büyük ölçüde başardıklarını kabul etmemiz lazım. Geçen Ekrem İmamoğlu'nun Silivri'deki duruşmasına gittik üç arkadaş, meslektaş; İsmail Saymaz, Hilmi Hacaloğlu ve ben. Orada çok sayıda adliye muhabiri arkadaşlarımız vardı, bir iki tane yabancı gazeteci vardı, o kadar. Yani böyle köşe yazarı, adı olan isimler yoktu. Daha önce ben İzmir ve Düzce mitinglerine gittim. Orada da birer kişi gördüm. İkisinde de birer kişi gördüm. Normalde böyle yerlere gazetecilerin, özellikle köşe yazarı pozisyonunda olanların itibar etmesi gerekiyor. Tabii şunu diyenler olabilir: "Nasıl olsa televizyonda var, nasıl olsa internetten anında öğreniyoruz." diyenler olabilir ama her halükarda gazetecilik esas olarak sahada yapılan bir iştir. Niye insanlar gitmiyor? Büyük ölçüde, yani kimsenin niye yaptığını bilemem ama bu olayın içerisinde böyle bir boyut olduğu da muhakkak: dikkat çekmek istememek. Bunu özellikle vurgulamak lazım. Kendimden biliyorum, gittiğim yerlerde sosyal medyada paylaşım yapıyorum, "alandayız" diye paylaşım yapıyorum. CHP mitinginden paylaşım yaptığım zaman sanki ben CHP'liyim, CHP propagandası yapıyorum gibi bana çullanan ve çullanmanın ötesinde böyle bir tür ihbar eden insanlar çıkıyor. Halbuki gazeteci her yere gider. AK Parti'nin yaptığı mitinglere de gittim, oralardan da aynı şeyi paylaştım; ama mesela şöyle bir dönemde, 19 Mart sürecinde CHP ile ilgili bir şeyler yazıp çizdiğiniz zaman çok kolay hedef olabiliyorsunuz. Bunu özellikle vurgulamak lazım. Tekrar ona dönecek olursak, Fatih olayında da, Fatih Altaylı olayında da tam da bu var: Hem onu hem diğer gazetecileri, ama onun da ötesinde bütün toplumu korkutmak, yani Fatih Altaylı'nın izleyicilerini, okuyucularını da korkutmak. Umarım en kısa zamanda çıkar ve kaldığı yerden devam eder yaptığı işe. Çok başarılı çünkü. Yani başarılı dediğim, izlenme oranları çok yüksek, şu bu. Epey reklam da alabiliyor, sponsor da bulabiliyor bu YouTube ortamında. Biz de bu işi yaptığımız için biliyoruz, çok zor işler. O girdiği ilk andan itibaren bunu başardı, helal olsun. İnşallah en kısa zamanda tekrar kaldığı yerden devam eder. Ama insanlara şu söylenmek isteniyor, söyleniyor aslında, söylenmek istenmiyor, doğrudan söyleniyor: "Bu adamı izlemeyin, bu tür şeylere bakmayın." Neye bakacaklar? İşte malum birtakım iktidar medyası var. Ama ‘‘diğerinin hiçbir şeyine bakmayın, ilgilenmeyin.’’ Yani bir korku atmosferini hakim kılmak istiyorlar ve şu haliyle bakıldığı zaman öne çıkan her şeyi budamaya yöneliyorlar. Olay budur. Değişik dönemlerde kimi zaman gözaltına alıp bırakmalar, kimi zaman ev hapsi, kimi zaman tutuklama; ama göstere göstere yapma, neden olduğunu anlatma ihtiyacı bile hissetmeme. Yani şimdi Fatih'in gözaltına alınmasından sonra savcılığın yaptığı açıklamanın ardından uzman hukukçular gördüm, çok sayıda güvenilir uzman hukukçular böyle bir yasa olmadığını, böyle bir madde olmadığını, bunun çok zorlama olduğunu, bunun koşullarının, iddia edilen tehdit suçunun koşullarının asla Fatih Altaylı olayında hayata geçmediğini filan söylediler ama bunların artık hiçbir anlamı olmuyor. Yani hukukun anlamı kalmıyor. Yani istediğiniz kadar… Baktım, Fatih mesela benzer konuları Erhan Afyoncu'yla, Murat Bardakçı'yla defalarca konuştuğunu söylüyor. Şimdi Erhan Afyoncu bildiğim kadarıyla Milli Savunma Akademisi'nin rektörü, iktidarın yanında. Murat Bardakçı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çok yakınında. Yanılmıyorsam o da bir danışmanlık şeyi de aldı, yanlış olabilir ama Erdoğan'la arasının çok iyi olduğunu biliyorum. Bunları söylüyor ama bunların çok fazla bir anlamı yok. Kimsenin doğru dürüst bilmediği, sosyal medyada yaptığı trollüklerle dikkat çeken bir danışman sizi mimleyince artık oradan kurtulamıyorsunuz, istediğiniz kadar en iyi avukatları da tutsanız, en sağlam savunmayı da yapsanız. Çünkü olay artık hukuk olayı değil. Yıllardır böyleydi. Daha önce de böyleydi. Bundan sonra da anladığım kadarıyla böyle olacak. Ne yapmak gerekiyor? Bir kere artık bu kanıksama olayından vazgeçmek gerekiyor. Her olayın, her birinin ciddi, önemli bir olay olduğunu görmek gerekiyor. Söz konusu olan kişi ya da kurumla illaki bir yakınlığımız olması gerekmiyor, onu seviyor olmamız gerekmiyor, onunla aynı görüşte olmamız gerekmiyor. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Yani sevmediğiniz birisinin de ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü elinden alınıyorsa karşı çıkmanız gerekiyor. "Ya o da zaten bilmem neydi." dediğiniz andan itibaren bütün bu yapılanlar bir şekilde meşrulaşmış oluyor. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum: Kim olursa olsun, kim olursa olsun, gerçekten kim olursa olsun gazetecilik yapan birisine sırf gazetecilik yaptı, şununla röportaj yaptı, şu konuda şöyle dedi diye bu tür yaptırımların gelmesi asla kabul edilebilecek bir şey değil. Çok uzatmayalım. Fatih'i ben yıllardır tanırım. Aynı okulda okuduk. Ben ondan bir dönem büyüktüm Galatasaray Lisesi'nde ama sonra ben bir sene kalınca beraber de okuduk. Sonra da çok karşılaştık. Habertürk'te birlikte çalıştığımız bir dönem oldu. Onun dışında pek birlikte çalışmadık. Farklı tür gazeteciler olduğumuz çok açık. Onun bakışı, benim bakışım, gazeteciliğe, Türkiye'ye, dünyaya bakışlarımız çok farklı. Zaten onu ben tanıdığımdan beri o benim solcu birisi olduğumu bilir. O da hiçbir zaman solcu olmadı zaten. Ama şöyle bir şey var: Benim görevim, kendisini tanımıyor olsaydım bile onun gazeteci olarak özgürlüğünü sonuna kadar savunmak olacaktı ve böyle de yaptım, bundan sonra da böyle yapacağım. Ama görüldüğü kadarıyla bu iş öyle kolay kolay kapanmayacak. Gerçekten, o hani söylediğim gibi, "Fatih Altaylı'ya bunu yapan başkalarına neler yapmaz?" Maalesef Türkiye'nin böyle bir realitesi var. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
29.06.2025 Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun birbirlerinden medet umması ne anlama geliyor?
28.06.2025 Kemal Kılıçdaroğlu mucizesi
27.06.2025 “Türkiye’de seçimle iktidar değişimi dönemi kapandı” mı gerçekten?
26.06.2025 Cübbeli olmak değil, Cübbeli kalmak zor
25.06.2025 Fatih Altaylı Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı: “İspanya’dayken AKP’li bazı dostlar arayıp ‘gelme tutuklayacaklar’ dedi, sinirlendim ve geldim”
25.06.2025 Bir hayal kırıklığı olarak Kemal Kılıçdaroğlu
24.06.2025 CHP oyun bozmaya devam ediyor
23.06.2025 Yanıbaşımızda ülkeler birbirleriyle, biz ülke olarak birbirimizle savaşıyoruz
22.06.2025 “Öcalan Kürtleri satıyor” koalisyonu
22.06.2025 Fatih Altaylı’nın tutuklanması bize neler söylüyor?
29.06.2025 Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun birbirlerinden medet umması ne anlama geliyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı