Gizli tanıklar ve itirafçılarla adalet tesis edilir mi?

07.06.2025 medyascope.tv

7 Haziran 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi bayramlar. Dün de dedim, bu bayramda da benden kurtulamayacaksınız çünkü anlatmak istediğim şeyler var, bitmiyor, öyle söyleyelim. Bugün biraz itirafçılardan, gizli tanıklardan söz etmek istiyorum. Son İstanbul Büyükşehir Belediyesi operasyonu tamamen bunlar üzerine artık bina edildi. Önce birtakım gizli tanıklar dediler; ‘‘Meşe, Çınar’’ gibi ağaç isimleriyle çıktı. Hatta bunlardan bir tanesi, Meşe yanılmıyorsam, benim hakkımda da birtakım şeyler uydurmuş. Neyse… Ondan sonra da operasyonlar başladı ve operasyonlar başladıktan sonra, ilk 19 Mart'tan bir süre sonra bir kişi etkin pişmanlıktan yararlandı, ev hapsiyle tahliye oldu. Sonra bunların sayısı arttı, şu anda kaç kişi var bilmiyorum ama bunların büyük bir kısmının belediye çalışanından ziyade belediyeyle iş yapan kişiler oldukları anlaşılıyor. Mesela bir tanesi, AK Partili belediyelerle de yıllardır iş yapan, hatta birçok bakanlıkla iş yapan birisi ama onlarla ilgili hiçbir soruşturma yok. Sadece CHP'li belediyelerle ilgili olarak yaptıkları hakkında söyledikleriyle kendisi neredeyse davul zurnayla tahliye edildi ama birçok kişi onun verdiği ifade nedeniyle tutuklu yargılanmaya devam ediyorlar. Yargılama daha başlamadı ama tutuklulukları devam ediyor ve bu arada biliyoruz ki etkin pişmanlık konusunda yargının çok ciddi bir gayreti var. En son, tam bir hafta önceydi, bir mitingde izlediğimde Özgür Özel'i, Düzce'de, orada Kandıra Cezaevi'ndeki bir tutuklunun avukatından habersiz nasıl Çağlayan Adliyesi'ne götürüldüğünü ve etkin pişmanlık konusunda kendisine telkinde bulunulduğunu anlattı. Buna benzer çok öykü var ve belli ki bunlar devam ediyor. Özellikle avukatları olmadan bazı isimleri pişmanlığa teşvik etmek ve bunun üzerinden delilden ziyade bu ifadelerle bir iddianame hazırlanmak isteniyor. O zaman şöyle bir soru sormak lazım: Bunlara ne derece itibar etmek gerekiyor? İtirafçılara ne derece önem vermek gerekiyor? Bu konu çok öteden beri gündemimizde. Şahsen benim 12 Eylül yargılamalarında böyle tanık olduğum çok olay var. Ama o tarihte iki tür kişi vardı. Bir, şimdi gizli tanığa denk gelen itirafçılar vardı, biz onlara ‘‘itirafçı’’ diyorduk. Bunlar bilip bilmediklerini, bildiklerini ve uydurduklarını söyleyerek birçok kişiyi suçladılar, onların cezalar almasını sağladılar ve kendileri tahliye oldu hatta bazılarının devletle çalışmaya devam ettikleri yolunda çok iddialar oldu deneyimleri nedeniyle, örgütsel deneyimleri nedeniyle. Bir de biz o zaman ‘‘pişman’’ diyorduk, ‘‘pişmanlar, bağımsızlar’’ diyorduk. Onlar büyük ölçüde cezaevlerinde, bizim İstanbul'da tanık olduğumuz — ben Hasdal’da, Metris'te yattım — bu kişilerde cezaevlerinde sürekli bir direniş hali vardı o tarihlerde ve bu direnişin de bir bedeli vardı. Sürekli birtakım ziyaretlerden mahrum bırakılıyorduk, sıra dayağı yiyorduk, şu oluyordu bu oluyordu, yani her türlü kötü muameleye ve kısıtlamaya maruz kalıyorduk. Bazıları, içimizden bazıları buna ayak uyduramadıkları için, bunlardan çekindikleri için, bir de bazıları böyle bir direnişe dahil olurlarsa tahliye olmalarının gerçekleşmeyeceğinin düşüncesiyle bağımsız ya da pişman olduklarını idareye belirtip ayrı koğuşlara alınıyorlardı. Onlara nasıl davranıldığını çok bilmiyorum çünkü biz kendi derdimizle uğraşıyorduk, fakat onların en azından bu olayın dışında olduklarını biliyorduk. Şimdi aslında şu etkin pişmanlık denen olay birazcık bizim zamanımızdaki İstanbul'daki askeri cezaevlerinde pişmanlara, bağımsızlara benziyor, yani daha fazla olaya bulaşmadan kazasız belasız kendilerini sağlama alma meselesi. Bu konuda bir anım var, onu anlatmadan geçemeyeceğim. Metris'te, Ağustos 82, gününü tam hatırlamıyorum, tahliyem olmuş ve işlemlerin yapılmasını bekliyorum koridorda, Askerî Cezaevi, Metris Askerî Cezaevi o sırada ve bir bağımsız koğuşu havalandırmaya ya da görüşe çıkıyor. Görüşe çıkarken şöyle şeyler olurdu; kirli çamaşırlarını falan ailelerine verir, yerlerine yeni temiz çamaşırlar alırlardı. Ve bir baktım sıraya dizilmiş insanlar, koltukların altında torbaları ve askerler onları aşağılıyor. Şimdi ne dediklerini hatırlamıyorum ama aşağılıyor ve onlar da bir oyunmuş gibi koşarak, askerlerin temposuna uyarak, koşarak ziyarete gidiyorlar, ki o tarihlerde uzun bir süre bizim ziyaretimiz yasak olmuştu, ailelerimizle görüşemiyorduk, yeni yeni başlamıştı. Ve o sırada en öndeki kişi birden beni görünce frene bastı; çünkü bu kişi zamanında Galatasaray Lisesi'nde okurken tanıdığım, benden yaşça büyük, yani abi olan ve benim ve benimle beraber hareket eden diğer solcu arkadaşları pasifist bulup aşağılayan bir arkadaştı. Meğer o bizim keskin devrimci, adını söylemeye gerek yok, öyle bir zor anda tercihini teslim olmakta bulmuş. Şimdi burada yaşanan olaylar teslim olmak mı, çok emin değilim. Ama mesela ilk etkin pişmanlıktan yararlananlardan birisi, bir çalışanı, belediyenin bürokratı, üst düzey denebilecek bir bürokrat, ne demiş yakın çevresinde, güvendiğim bir kaynaktan hareketle söylüyorum, "5 dakika daha fazla içeride kalmaya tahammülüm yok" demiş. Bu anlaşılır bir şey, cezaevinde yatmak öyle kolay bir şey değil, yani bazıları kaldırabiliyor, bazıları kaldıramıyor. Tamam, beş dakika daha tahammülün yok. Sonra ne yapıyorsun? Etkin pişmanlıktan yararlanıyorsun ve altındaki beş ya da altı kişinin adını veriyorsun, kendi altında ve onların tutuklanmasına sebep oluyorsun. Bu tabii ahlaki bir şey ve burada ahlak söz konusu. Ama bir diğer konu da şu: Bu kişilerin söyledikleriyle ne kadar adalet tesis edilir? Yayının başlığında da bu var. Şimdi 15 Temmuz darbe girişiminden kısa bir süre sonra, yani 9 Ağustos'ta bir yazı yazdım, "İtirafçıdan Alma Haberi" diye. Malum, o tarihlerde birtakım Fethullahçı hareketin önde gelen bazı isimleri itirafçı olmuştu ve sürekli televizyon kanallarında en ideal saatlerde hep onlar çıkıp Fethullahçılığı bize anlatıyorlardı. Bu yazıyı ben onları tanıdığım için, bu kişileri, gazeteci olarak tanıdığım için artık dayanamayıp yazmıştım ve bana çok kızmışlardı. Şimdi tekrar o yazıya baktım ve o yazıda söylediğim birtakım şeyleri söylemek istiyorum. Şimdi öncelikle şu var, whistleblower denen bir olay var. Bu olay şöyle: Siz diyelim ki bir cemaat ya da bir parti ya da bir suç örgütünün içindesiniz ya da herhangi bir yerdesiniz ama yasa dışı birtakım işler dönüyor ve siz bunlardan rahatsız oluyorsunuz ve bunları sızdırıyorsunuz. Bu, "oyun bozan" diye çevrildi Türkçede, "ıslık çalan" aslında tam şeyi, yani ıslık çalıyor, diyor ki: "Bakın, burada bir şeyler var." Kim bunlar? Adları gizleniyor. Bu Watergate skandalı mesela zamanında böyle bir şeydi. Birisi içeriden bilgi sızdırıyor, "Bakın burada kanunsuz bir şeyler dönüyor" diye. Kime sızdırıyor? Genellikle medyaya, gazetecilere sızdırıyor ve bu çok onurlu bir şey. Yani siz içeridesiniz, birtakım yanlışlar görüyorsunuz ve bunların engellenmesi için yargıya ya da medyaya başvuruyorsunuz. Ama bizdeki olay böyle cereyan etmiyor. Bizim itirafçılar başka. Bizim itirafçılar çıkar çatışması, şu bu ve en çok da korktukları için buna yöneliyorlar. Burada ahlaki açıdan baktığınız zaman kesinlikle bu tür isimlere mesafeli yaklaşmak lazım. Mesela Latif Erdoğan diye bir adam vardı, hala var, ne yaptığını bilmiyorum, bir yerlerde yazıyor çiziyor galiba çünkü eskisi kadar ihtiyaç duyulmuyor. Bu adam benim tanıdığım Fethullahçı hareket içerisindeki en iktidar sevdalısı isimlerden birisiydi. Gazeteci ve Yazarlar Vakfı'nın başkanıydı ve Fethullah Gülen'in yerini alacağı söyleniyordu. Çok agresifti. Kendisinin beni aşağılamaya kalktığı anları hatırlıyorum, tabii cevabını vermiştim. Bu adam birdenbire itirafçı oldu. Niye olur? Bu kadar eğer bir suç varsa bu suçun en önemli yerlerinde bulunmuş bir insan niye olur? Çünkü belli bir yerden sonra eskisi kadar etkili olamadığı için. Yani burada bir kamu yararı yok, burada tamamen kişisel bir şey var. Bu olay bir hani işte "adalet yerini bulsun, şu olsun bu olsun" değil; ‘‘Bana dokunulmasın’’ öncelikle, bir de ‘‘hesaplaşması olan kişilere dokunulsun’’ diye bir yaklaşım. Şimdi ifade veren, etkin pişmanlıktan yararlanan kişilerin ne söylediklerine bakıyorsunuz, pek bir şey yok. Yani böyle ortalığı ayağa kaldıracak, "Aman ne büyük suç örgütüymüş, her şey ortaya çıkıyor" diye bir olay olmuyor. Her birine ayrı ayrı "Bak kardeşim kendini yakma" deniyor, onlar da bakıyorlar, bir iki kişi daha önce olmuş, tahliye oluyorlar ve kendilerini bir kenara ayırıyorlar ve söylenmesi istenen şeyleri söylüyorlar. Fakat bunlar bir bütün olarak Türkiye'de bir "Temiz eller operasyonu" falan değil; bu sadece kendilerini aradan sıyırma operasyonu ve bu anlamıyla bakıldığı zaman bu kişilerin söylediklerine itibar etmemizi gerektirecek bence hiçbir şey yok. Yani siz bunların mahkemelerde, ne zaman başlayacak bilmiyoruz, mahkemelerde bu söyledikleri şeyleri Ekrem İmamoğlu'nun gözünün içine bakarak söyleyebileceklerini tasavvur edebiliyor musunuz? Ben edemiyorum, çünkü bu başka bir şey. Böyle bir adalet tesisi bana hiç tatmin edici gelmiyor. Gerçekten bir suç varsa, gerçekten yolsuzluklar varsa, iddia edildiği gibi şeyler varsa, sizin elinizde bir yığın imkan var, en son gelişmiş istihbarat teknolojileri var, şu var bu var, yıllarca çalıştığınız bir dosya üzerinde sırf buna odaklanmışsınız ve hala birtakım insanların söylediklerinin dışında bize, kamuoyuna bir şey sunamıyorsunuz. Burada birilerinin korkularını, zaaflarını, şunları bunları kullanarak inşa edilmek istenen bir dosya var ve bu dosya bu nedenle bana hiç tatmin edici gelmiyor. Bakalım, iddianame nasıl çıkacak. Geçenlerde öyle bir tartışma oldu başka bir konuda, "Deliller nerede?" diye soruyor birisi. "Deliller sonradan dosyaya eklenecek" deniyor, bir var olan CHP iddianamesi. Böyle bir şey olmaz. Deliller varsa onları başta koyarsınız. Ama şu haliyle gördüğümüz kadarıyla bir kısım kişilerin kendilerini kurtarmak için söylediği şeylerden ibaret bir dosyayla karşı karşıyayız ve cezaevinde yatmamak, ailelerinden uzak kalmamak gibi kaygılarla birileri başkalarının ailelerinden uzak kalmasına, uzun süre cezaevinde yatmasına razı oluyorlar ve bunun zeminini sunuyorlar. Takdir sizin. Ama hiçbir zaman bu itirafçılık, yani bir de şöyle bir şey var, bu bir meslek gibi ama bir kere ifade veriyorsunuz bitiyor, başka üzerinde görecek hiçbir şeyiniz yok ve o ifadeleri siz verdiğiniz için doğru kabul ediliyor. Karşı tarafta savunma tarafının bunları çürütme konusunda söylediği şeylerin çok fazla bir karşılığı olmuyor. Çünkü yargılama siyasi ve bu kişiler de bu siyasi operasyonun bireysel elemanları olarak karşımıza çıkıyor.
Peki bu yayını kime ithaf ediyorum? Osman Kavala'ya. 2776 gündür hapiste Osman. Osman diyorum çünkü tanıyorum. Arkadaş mıydık, çok emin değilim ama tanışırdık, bayağı bir samimiyetimiz vardı ama farklı bir insandı. Çok önemli işler yaptı Türkiye'de ve o yaptığı önemli işler nedeniyle 2776 gündür hapiste. Şimdi "5 dakika daha kalırsam yaşayamazdım" diyen insanlarla, hiçbir şey yapmamış olmasına rağmen ve hepimiz bunu biliyoruz, 2776 gündür içeride olan birisi. Siz "5 dakika daha kalamazdım" diyenlerin adını hiçbir zaman hatırlamayacaksınız ama Osman Kavala'yı hep bir şekilde bileceğiz ve tarihe de geçecek. Keşke hiç yatmasaydı. Umarım en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşur ve bu haksızlık bir yerde biter. Tekrar iyi bayramlar. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.06.2025 Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?
14.06.2025 Erdoğan CHP’yi yeniden istediği kıvama getirebilir mi?
11.06.2025 Yeniden: Özgür Özel mucizesi
08.06.2025 CHP’nin önündeki en ciddi engel: “Küçük olsun bizim olsun” anlayışı
07.06.2025 Gizli tanıklar ve itirafçılarla adalet tesis edilir mi?
01.06.2025 CHP siyasi iktidarın kızıştırmak istediği iç krizini tabanına başvurarak aşabilir
30.05.2025 Mehmet Baransu’yu hatırlıyor musunuz?
30.05.2025 Haftaya Bakış (269): Sivil anayasa tartışmaları | Kılıçdaroğlu'nun beklenen açıklaması | İnfaz yasasında gecikme
30.05.2025 İktidar yeni anayasa sürecinde muhalefeti bölebilir mi? | Özlem Kaygusuz yorumladı
29.05.2025 Günümüz Türkiyesi’nde İslamcılık ve Kürtler
15.06.2025 Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı