Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün dünkü konuşmasında hükümete ve Başbakan Erdoğan'a eleştiri olarak nitelenebilecek 5 ayrı değerlendirme vardı:
1) Tutuklu milletvekilleri: Gül "seçildikleri halde bu yasama yılında da Meclis’te olamayan milletvekillerinin bu tablo içinde bir noksanlık oluşturduğunu belirtmek isterim. Seçimlere yasal olarak katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum" diyerek tutuklu BDP, CHP ve MHP milletvekillerinin serbest bırakılmasından yana olduğunu ilk kez bu kadar açık bir şekilde dile getirdi. Başbakan Erdoğan, Gül ile farklı düşündüğünü ama polemiğe girmek istemediğini söylerken CHP Lideri Kılıçdaroğlu da Cumhurbaşkanı'nı övdü.
2) BDP'lilerin dokunulmazlıkları: Her ne kadar açık bir şekilde ifade etmese de Gül'ün "Meclis kompozisyonunda meydana gelebilecek her türlü noksanlık, geçmişte yapılanları tekrar etmekten ve çok ihtiyacımız olan çözümleri daha da ötelemekten başka bir işe yaramayacaktır" demiş olmasından, BDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve bir şekilde Meclis dışı kalması ihtimalinden kaygılandığı sonucunu çıkarıyorum ki bu da hükümetin pozisyonunun zıddı.
3) AB ısrarı: Önceki gün AKP Kongresi'nde Başbakan Erdoğan'ın yüzü daha çok Doğu'ya dönüktü, Gül ise dün Türkiye'nin Batılılaşma perspektifini ihmal etmedi. Meclis'in yeniden AB uyum yasalarına ve reformlarına öncelik vermesini istedi.
4) Başkanlık sistemine mesafe: Gül doğrudan telaffuz etmese de "Yeni anayasa yapım sürecinde, pek çok meselenin ve alternatif anayasal sistemlerin gündeme getirilmesi, bu sistemlerin olumlu ve olumsuz yanlarının irdelenmesi sağlıklı bir tartışmadır. Bu sistemlerin dünyada başarıyla uygulandığı örnekler bulunduğu gibi, ciddi sıkıntılara yol açtığı örnekler de mevcuttur. Önemli olan dünyadaki mevcut örnekleri de dikkate alarak, meseleyi kendi bütünlüğü içinde, tüm veçheleriyle tartışmaktır" diyerek Erdoğan'ın savunduğu başkanlık sistemine mesafeli baktığını bir kez daha ifade etmiş oldu.
5) Basın özgürlüğü hassasiyeti: Gül'ün dünkü konuşmasının en can alıcı bölümü basın ve ifade özgürlüğü üzerine söyledikleriydi. Onun"Bir ülkede yazarların, düşünürlerin ve fikir adamlarının görüşlerini korkusuzca paylaşabilmeleri, o ülkeye itibar kazandırır. Aynı şekilde, gazeteciler, haberciler ve bir bütün olarak medya mensuplarının halkı haberdar etme görevlerini yerine getirirken hiçbir engelle karşılaşmamaları da temel esastır" demesinden bir gün önce bazı gazetelerin AKP kongresine sırf muhalif oldukları için alınmaması anlamlı bir tesadüf oldu. Ayrıca "Hiç kimse fikirleri ve fikirlerini medya yoluyla açıklaması yüzünden hapse düşmemelidir. Şiddeti teşvik eden ile görüş açıklayan arasında kesin bir ayrım gözetilmelidir" diyen Gül'ün de gazeteci tutuklamalarını "bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir" diye meşrulaştırmaya çalışan Başbakan'la çok farklı düşündüğü açıktır.
Kavga çıkar mı?
Gül'ün tutuklu milletvekilleri ve basın özgürlüğü, kısmen de BDP'lilerin dokunulmazlıkları konusunda sadece hükümetle değil, bir süredir onunla bir iktidar mücadelesi yürüten Gülen hareketiyle de ayrı düşmüş olduğunun özel olarak altını çizelim ve bazılarının yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle daha da netleşen Gül ile Erdoğan farklılığından bir çatışma çıkma beklentisi içinde olmalarının gerçekçi olup olmadığını tartışmayı yarına erteleyelim.
Erteleyelim diyorum ama kişisel görüşümü bugünden özetlememde bir sakınca yok: Gül ile Erdoğan arasındaki farklılıklar dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak. Ama bu farklılıklar tek başına bu ikilinin çatışacağı anlamına gelmez.