Kötülüğün şeffaflığı

26.08.2025 medyascope.tv

26 Ağustos 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Pazar günü kötü bir haber sosyal medyada hızla yayıldı. İngiltere'de yaşayan Evre Başak Clark adındaki yanılmıyorsam 40 yaşında bir kadın sanatçı, sanatçı derken, dijital ortamda genellikle hayvan resimleri yaparak çalışan bir kadın hayatını kanserden kaybetmiş. Ailesi açıklama yaptı. Evre bir dönem hakkında çok konuşulan bir isimdi çünkü bağırsak kanseriyken, kötü bir aşamasında, internet üzerinden var olan bir kampanya sitesi üzerinden bir kampanya düzenliyor ve burada toplayacağı parayı kısa süre önce doğurduğu oğlu Oscar'a bırakmak istediğini söylüyor ve 6700 kişiden 250 bin Sterlin topluyor. Ama kampanyanın belli bir aşamasında Evre Başak'ın daha önce atmış olduğu birtakım tweet'lerini bulan, avlayan birileri onun Türk düşmanı olduğunu söylüyorlar, ırkçı olduğunu söylüyorlar ve bir karşı kampanyayla onun aslında hasta da olmadığını, dolandırıcılık yaptığını vesaire söyleyerek bir yıldırma yoluna gidiyorlar. Bu da Evre'yi çok kötü ediyor. Buna cevap vermeye çalışıyor ama belli bir yerde pes ediyor. Daha sonra ölüm haberi geldi ve ölüm haberiyle beraber tabii bütün bunlar, yakın zamanda yaşanan bütün bu olaylar hatırlandı. Sosyal medyada Evre hakkında söylenen birtakım aşağılayıcı sözler tekrar dolaşıma girdi, videolar, şunlar bunlar. Ve orada çok açık bir şekilde şunu gördük: Değişik konularda rahatlıkla kendileri gibi olmayan herkese ırkçı yaklaşımlar sergileyen kişiler kolaylıkla başkalarını, burada Evre'yi ırkçılıkla suçluyorlar. Yani, ‘‘Türklere laf etti, demek ki ırkçı.’’ Ama bunu söyleyen kişilerin Türkiye'deki sığınmacılara, Kürtlere, başka kişilere, başka topluluklara, etnik topluluklara, dini topluluklara demedikleri kalmıyor. Bir garip, ne olduğu belli olmayan bir Türkçülüktür gidiyor. Tabii bunu yapanlar daha çok genç yaşlarda sosyal medya üzerinden yapan, neyin ne olduğunu çok da fazla bilmeyen ama çok da fazla önemsemeyen insanlar. Bu, uzun zamandır zaten sosyal medyada gördüğümüz yeni bir olay olarak karşımıza çıktı.
Kötülük. Sosyal medya, yeni teknolojiler birçok şeyi kolaylaştırdı ve hayatımıza iyilikler getirdi, hız getirdi, çeşitlilik getirdi. Ama aynı zamanda teknolojinin bu imkânlarından her türlü vasatlık, vasat altı ve kötülük çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Linç kültürü, zaten insanlarda bir şekilde içkin bir şekilde var olan bu linç eğilimi sosyal medyada çok daha kolay bir şekilde kendini gösteriyor. Değişik konularda olur olmaz nedenlerle, olayın tam ne olduğu anlaşılmadan, anlama ihtiyacı da duyulmadan farklı farklı kişiler linç ediliyorlar. Genellikle ‘‘öteki’’ linç ediliyor. Genellikle kendini savunmakta zorlanacağı düşünülen kişiler, azınlıkta olan kişiler linç ediliyor ve bunu yapan insanlar nasıl bir şey elde ediyorlar bilmiyorum ama bir tatmin yaşıyorlar. Kötülük şeffaf bir şekilde her yerde karşımıza çıkıyor. Bu olayda da böyle oldu. Ailesinin açıklamasının ardından ‘‘Öldüğü ne malum?’’ bile diyebildiler. Hani bir yerde vardır ya, ölümle beraber artık susulur. Hayır, susulmadı. Şu da dendi: "Öldüğü ne malum?" ya da ölümünden mutlu olduklarını söylediler. Bir genç kadının erken yaşta böyle büyük acılar çekerek büyük bir ihtimalle, çünkü hastalığı çok ağır geçirmiş, öyle öğrendik, bundan mutlu olabiliyor insanlar. Ben normalde böyle şeylere çok bulaşmak istemeyen birisiyim. Siyasetle uğraşayım, siyasetle ilgili konuşayım vesaire. Ama bu dayanılacak gibi değil. Burada bir insan hayatı söz konusu ve burada bir acımasızlık var. Ve bu kötülüğü yapanların büyük bir kısmı açıkçası ne yaptıklarının çok da farkında değiller. Ama, onların bu bilgisizliğini ve ilgisizliğini ve linç arzusunu sömüren, ne yaptığını çok iyi bilen insanlar var. Bundan para kazanıyorlar. Değişik yollarla para kazanıyorlar, sosyal medya üzerinden kendilerine para topluyorlar ve böyle dönem dönem belli kişilerin üzerlerine yönelik linç kampanyaları düzenliyorlar.
Başıma çokça geldiği için biliyorum. Birçok kere mesela milliyetçi birisi olmadığım için, zaten etnik olarak da Türk de değilim, Lazım, bunu söylediğim için başıma buna benzer çok saldırı geldi. Başkalarına da geldi. Ama sadece Türklük meselesi, milliyet meselesi olması gerekmiyor. Bir dönem mesela bir linçe maruz kalmıştım, şöyle yazanlar vardı: "Vallahi olayın ne olduğunu bilmiyorum ama ben de size..." deyip yazanlar vardı. Böyle bir durumdayız. Bunun düzeleceği yok. Bununla baş etmenin imkanı yok. Artık o şey kaçtı. Bu yasal düzenlemeyle, şununla bununla, eğitimle olacak bir iş değil. Artık insanlık bir yerden sonra ipin ucunu kaçırdı maalesef. Ve burada nasıl bir şey yapılabilir? Kötülüğe karşı iyilik belki örgütlenebilir. Kötülerin sesi daha çok çıkıyor malum, iyiler bu sesin daha yükseği sesler çıkartmaya çalışabilirler. Ama burada da şöyle bir sorun var: "Bunları görmezden gelelim" ya da "Bunlar da zaten bunu istiyor" gibi bir ikilemle de karşı karşıya kalıyoruz. Açıkçası neyin nasıl yapılması gerektiğine çok emin değilim ama son olayda dayanamadım ve şunu söyledim: "Cennet olmasa da olur ama inşallah cehennem vardır böyle insanlar için" dedim ve işi Allah'a havale ettim. Neyse…
Bu yayını kime ithaf ediyorum? Tabii ki ‘‘Kötülüğün Şeffaflığı’’nı yazan Jean Baudrillard'a. Ben felsefeyi çok bilen birisi değilim, çok okuyan birisi de değilim ama Baudrillard'ı çok okudum. 1980'li yıllarda Paris'te arkadaşlarımız vardı, özellikle Haldun. O okur okur bize yollardı, biz de Türkiye'de İstanbul'da okurduk. Baudrillard'ın birçok kitabını okudum o zamanlar. Daha Türkçeye henüz çevrilmemişti. Sonra çevrildi ve çok etkilendim çünkü postmodernizm denilen olayın daha ötesini, teknolojiyle birlikte hayatın nasıl içinin boşaldığını anlatan, çok acımasızca anlatan, kendini anarşist olarak görüyor, gerçekten öyle birisiydi. 2007'de ölmüş, bayağı olmuş. Dün Haldun'la sohbet ediyorduk, o kadar olmuş mu diye baktık, 18 yıl olmuş. Baudrillard bizim hayatımızı belli bir tarihte, 1980'ler 90'lar başında çok doldurdu, çok tartıştık. Ve aslında şöyle bir şey vardı: Baudrillard okurken biraz korkuyorsunuz; çünkü o bizim geçmişte edindiğimiz hayatın her şeyini kolaylıkla açıklamak, işte emek-sermaye çelişkisi, altyapı-üstyapı gibi şeylerle olayları mekanik bir şekilde anlatmaya çalışırken, Baudrillard bir ‘‘simülasyon’’ ve ‘‘simülakr’’ kavramlarıyla her şeyimizi altüst etmişti ve şimdi onu çok daha iyi bir şekilde görüyoruz. O da internetin ilk yıllarını gördü ama duyduğum kadarıyla, bildiğim kadarıyla bilgisayarda asla yazmazmış, hep daktiloda yazarmış. Keşke ben de öyle yapabilseydim ama bir yerden sonra hayatımız bilgisayar oldu. Ama sosyal medyanın böyle geliştiği, bu kadar yaygınlaştığı ve onun söylediklerini her gün defalarca doğruladığı bir ortamda yaşasaydı kim bilir neler söylerdi. Bir büyük isimdi. Evet, 18 yıl olmuş. Bir diğer şey tabii ki kötülük deyince Hannah Arendt geliyor akla, ‘‘Kötülüğün Sıradanlığı’’, o bambaşka bir fasıl. Belki ileride Hannah Arendt'ten de bahsetme imkânımız olur.
Bitirmeden, Medyascope'a destek olmanızı rica ediyorum. Medyascope, 10 yıl boyunca nice linçler atlatmış ve bugüne gelmiş bir yayın organı. Bağımsız olduğumuz için, özgür olduğumuz için, çoğulcu olduğumuz için başımıza gelmedik kalmadı ama sizlerin desteğiyle bu 10 yılı aştık. Bundan sonra da bizi desteklerseniz daha nice yıllara inşallah devam ederiz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
31.08.2025 Ya CHP 19 Mart’ta teslim olsaydı?
29.08.2025 Siz Beyoğlu’nu ne sanıyorsunuz?
28.08.2025 Hâlâ iyimser miyim?
27.08.2025 Türkiye yeni çözüm sürecini niçin konuşmak istemiyor?
26.08.2025 Kötülüğün şeffaflığı
26.08.2025 Feyza Akınerdem anlattı: CHP’nin program çalışmalarının ayrıntıları
25.08.2025 Bu kavramı çok işiteceğiz: Adem-i merkeziyetçilik
24.08.2025 Devlet Bahçeli benim gibi düşünenleri tekzip etmeye devam ediyor
24.08.2025 Dindarlar ve CHP: Hiç de zor olmayan bir ilişki
23.08.2025 CHP’de “çifte liderlik” dönemi
31.08.2025 Ya CHP 19 Mart’ta teslim olsaydı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı