Gaziantep’teki terör saldırısının doğrudan Suriye’de yaşananlarla ilgili olduğunu düşünenlerin sayısı hayli kabarık. Bunların içinde çoğunluğu, Ankara’nın muhalifleri desteklemesinden rahatsız olan Esad rejiminin doğrudan veya dolaylı olarak (mesela PKK’yı kullanarak) bu saldırıyı gerçekleştirdiğine inanıyor. Azınlıktakilerse ilginç bir şekilde Suriyeli muhalifleri işaret ediyorlar. “Peki Suriye muhalefetinin hangi kanadı?” diye sorduğunuzdaysa hemen “Tabii ki El Kaideci unsurlar” cevabını alıyorsunuz.
Burada iki gariplik var. Nispeten önemsiz olanı şu: 11 Eylül 2001 günü ABD’deki, 15 ve 20 Kasım 2003’te İstanbul’daki terör eylemlerinin ardında El Kaide adındaki uluslarötesi şebekenin bulunduğuna, bugün Antep saldırısından El Kaide’yi sorumlu tutanların çoğu inanmamıştı. Onlara göre El Kaide diye bir şebeke yoktu, emperyalist güçlerin bir aldatmacası vb. söz konusuydu.
Esas gariplikse “Neden?” sorusuna verdikleri cevaptadır. Bu kişiler Suriyeli muhaliflerin şu şekilde akıl yürüttüğüne inanmamızı bekliyorlar: “AKP hükümeti saldırının ardında Esad’ın olduğunu düşünecek ve bu nedenle Suriye konusuna daha fazla angaje olacak.” Özetlemeye çalışırken bile zorlandığımız bu cevabın fazlasıyla komplo teorisi koktuğu aşikâr.
Aslına dönen El Kaide
Eğer bu saldırı bundan beş yıl önce yapılmış olsaydı, hele işin içinde bir ya da birkaç intihar eylemcisi bulunsaydı hiç tereddütsüz failin El Kaide olduğunu söylerdim. Çünkü o tarihlerde El Kaide yöneticileri Türkiye’yi alenen hedef gösteriyordu ve son derece öfkelenmelerine neden olan olaylar Gaziantep’te yaşanmıştı. Ama o günden bugüne çok şey değişti. Kuşkusuz en büyük değişiklik El Kaide’de yaşandı.
Özellikle Usame bin Ladin’in öldürülmesinin ardından El Kaide’nin ne durumda olduğu üzerine farklı analizler yapılıyor. Kişisel olarak bu şebekenin 11 Eylül’ün ardından yakaladığı ivmeyi sürdüremediğini; bunun temel nedeninin gerçekleşmesi bir şekilde mümkün hedeflere sahip olmaması olduğunu; kaynak ve güçlerinin çoğunu Irak’a aktararak stratejik bir hata yaptığını ve süreç içerisinde ilk başladığı yıllardaki haline döndüğünü düşünüyorum.
El Kaide’nin ilk halinden, Afgan direnişinin ilk yıllarını kastediyorum. Sovyetler Birliği’ne karşı mücahitlerin yanında savaşmak için başta Körfez ülkeleri olmak üzere İslam coğrafyasının farklı bölgelerinden Afganistan’a giden gönüllülere, Pakistan, Amerikan ve Suud istihbarat servisleri kucak açmıştı. Belli bir aşamadan sonra bin Ladin, bu ortak projeyle arasına mesafe koydu, zamanla iyice koptu ve nihayet kendisini var eden yapılara savaş açtı.
Dün Irak, bugün Suriye
El Kaide’nin yıllar sonra tekrar bilerek ya da bilmeyerek bazı “büyük projeler”e eklemlenmesine ilk olarak Irak’ta tanık olduk. El Kaide’nin Irak’ta öncelikle işgalci Amerikalıları hedef aldığı doğru olmakla birlikte en büyük zararı ülke yönetiminde açık bir şekilde ağırlıklarını koyan Şii Araplara verdikleri açıktır. El Kaide’nin mezhep temelli bu stratejisinin, İran’ın bölgede nüfuzunu genişletmesinden çok rahatsız olan Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerinin işine geldiği de ayrı bir gerçektir. Özellikle 2006 Haziran başında Ebu Musab el Zarkavi’nin öldürülmesi ve El Kaide merkezinin onun yerini tam anlamıyla dolduramamasıyla birlikte Irak’taki El Kaideci unsurların dış etkilere daha fazla açık olduklarını düşünüyorum.
Uluslararası kamuoyunun fazla ilgisini çekmese de Libya’da Kaddafi rejiminin devrilmesinde El Kaide’nin de etkili olduğunu duyduk. Ama bugün Suriye’de El Kaide ile organik ya da ideolojik olarak bağlantı içindeki kişilerin silahlı muhalefette önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Bunların ciddi bir bölümü Irak’tan geçmişe benziyor. Ayrıca Suriye’ye, içlerinde Türklerin de bulunduğu yeni gönüllülerin akıyor ve bunların bir kısmının geçiş için ülkemizi kullanıyor olması şaşırtıcı olmayacaktır. Özetle bugün El Kaide’nin Türkiye topraklarında kanlı bir terör eylemi yapması hiç de gerçekçi ve akılcı gözükmüyor.
Ama El Kaide ile bağlantılı veya ondan esinlenen kişileri şu ya da bu nedenle desteklemek veya önlerini açmak veya görmezden gelmek de gerçekçi ve akılcı değildir. Çünkü yarın yeni bir Usame bin Ladin çıkıp bugün kendisini palazlandıranların en büyük düşmanı olabilir.