Komisyondan bir heyet İmralı’ya gider mi? Giderse ne olur?

09.10.2025 medyascope.tv

9 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Öncelikle dün Selahattin Demirtaş’ın tahliye olamadığına tanık olduk. Adalet Bakanlığı son anda itiraz başvurusu yaptı. Ama o bir yerden sonra çok da önemli değildi. Zaten dünkü yayında da bunu söyledim. Daha önce alınmış olan AİHM kararları yeterliydi. Burada önemli olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşmasına izin vermesiydi, vermedi. Neden böyle yaptı? Birçok spekülasyon var. İşin içerisinde Abdullah Öcalan’ı da sorumlu tutanlar var. MHP’nin istediği ama AKP’nin istemediğini söyleyenler var. Çok spekülasyon var. Ama Selahattin Demirtaş dün itibarıyla çıkamadı. Kritik bir gündü. Böyle oldu. İyi de olmadı. Süreç için hiç iyi olmadı. Selahattin Demirtaş’lı bir sürecin çok daha başarılı olacağına inanan birisiyim. Bunu hep söylüyorum. Ama Demirtaş özgür olmasa da süreç devam ediyor ve şu anda önümüzde çok kritik bir konu var. Meclis komisyonundan bir heyet Abdullah Öcalan’la görüşecek mi, görüşsün mü? Soru bu.
Şimdi bunu kim istiyor? Bir kere her şeyden önce Abdullah Öcalan istiyor. Uzun zamandır onunla yapılan görüşme notlarından gördüğümüz kadarıyla Öcalan bunda çok ısrarcı. Ve kendisine bir de müttefik buldu, o da Devlet Bahçeli ve MHP. Hatta, daha önce onu bir haber halinde de yapmıştım bir görüşme notunda, Öcalan komisyonun kurulmasının gecikmesine çok öfkelenip Bahçeli’ye bir mektup yazıyor ve o mektup anında yollanıyor Bahçeli’ye. Hatta görüşmeye ara veriyor, sonra kaldığı yerden devam ediyor. Çok ilginç bir andı o görüşme notlarında ve kısa bir süre sonra komisyon kuruldu ve burada da MHP çok etkili oldu. CHP de komisyona destek verdi, komisyona gireceğini söyledi, çok baskı yapılmasına rağmen. Ama bu fikir öncelikle Öcalan’ın ve DEM Parti’nin ama aynı zamanda da MHP’nin bir fikri olarak çıktı, onlar taşıdılar.
Şimdi, geldik komisyonun Öcalan’la görüşüp görüşmeyeceğine. Burada da yine fikrin sahibi Abdullah Öcalan’ın kendisi. Onunla yapılan görüşmelerin notlarını okuduğumda, ki çok sayıda var böyle, birçok yerde komisyon meselesi karşımıza çıkıyor. Öcalan komisyon kurulmasını istiyor, komisyon kurulursa o komisyonun kendisiyle görüşmesini istiyor ve onlara neler söyleyeceğini anlatıyor. Her görüşmede konu bir şekilde Öcalan tarafından oraya getiriliyor. Ve diyor ki mesela bir yerde: ‘‘Gelecekler ve onlara ‘PKK’nin feshi ve silahsızlanmasına dair kanun taslağı öneriyorum’ diyeceğim.’’ diyor. Bir yerde diyor ki: ‘‘Onlara Kürt sorununun bugün neden bu hale geldiğini anlatacağım.’’ diyor. Bir başka yerde: ‘‘Türkiye’de esas sorunun Türk sorunu olduğunu anlatacağım.’’ diyor, vesaire.
Şimdi, bu kritik bir konu. Çünkü DEM Parti istiyor, MHP de istedi. Önce Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, komisyondaki MHP heyetinin başındaki isim, bunu söyledi. Ve sonra da salı günü grup toplantısında Devlet Bahçeli tekrar bunu söyledi, ‘‘Görüşmek lazım. Bunda bir sakınca yok’’ dedi ve özellikle de Suriye meselesini öne çıkarttı. Öcalan’ı ‘‘kurucu önder’’ diye tanımlıyor, ‘‘Elini taşın altına koydu’’ diyor. ‘‘Onun çıkıp Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) Şam’a katılmalarını söylemesi lazım’’ diyor. Komisyona da böyle bir misyon biçiyor. Peki olacak mı?
Numan Kurtulmuş daha önce bu konuyla ilgili, ‘‘Komisyonda konuşulur. Nitelikli çoğunluk sağlanırsa karar alınır’’ demişti. Böyle bir oylama olacak mı? Oylama olursa nitelikli çoğunluk çıkacak mı? Benim anladığım kadarıyla gerek AK Parti gerek CHP bu konuda çok emin değil. Bunun iyi bir fikir olup olmadığı konusunda çok emin değiller. Böyle bir karar çıkarsa komisyon heyetine üye verirler herhalde ama bunun tartışılmasını, komisyonun gündemine bunun gelmesini özellikle CHP’liler çok fazla istemiyorlar. Şöyle formüller telaffuz edildiğini duydum; Komisyon Başkanı’na, yani Meclis Başkanı’na komisyon bir yetki versin ve Meclis Başkanı, komisyona çağrılamayan birtakım isimlerle görüşmek için komisyondan birilerini görevlendirsin. Mesela bu Mesud Barzani olabilir. Mesela bu diyelim ki Selahattin Demirtaş olabilir ya da Abdullah Öcalan olabilir. Yani topu bir anlamda Meclis Başkanı’na atmak gibi bir yaklaşım da gündeme gelebilir.
Şu ya da bu şekilde an itibarıyla baktığımızda bunun kesinleşmemiş olduğunu görüyoruz. DEM Parti ve MHP’nin ısrarı tek başına yetmiyor. Özellikle burada kararı yine Erdoğan vereceğe benziyor. Erdoğan, Bahçeli’ye rağmen bu talebi reddedebilir mi; reddetmeyebilir ama geciktirebilir. Ne zamana kalır, bilemiyoruz. Ya da Suriye gündemli bir görüşme olup oradan hızlı bir şekilde Öcalan’ın ağzından birtakım açıklamalar almak isteyebilirler. Ama o zaman da ortada çok ciddi sorunlar var. Öcalan, istedikleri açıklamayı komisyon heyetine yapar mı, birincisi bu; ikincisi de Öcalan diyelim ki komisyon heyetinin istediği, dolayısıyla Ankara’nın istediği bir açıklamayı yaptı, Suriye’deki Kürt kesimi, artık Suriye Demokratik Güçleri, YPG, PYD, adı her neyse, bütün isimleri kullandıkları için söylüyorum, Öcalan’ın bu söylediğini anında yerine getirir mi? Orada da işler karışabilir.
Sonuçta komisyonun İmralı’ya gideceğine garanti olarak bakmamak lazım. Bu arada şunu da söylemek lazım; bir görüşmede heyetten diyorlar ki: ‘‘Komisyon gelecek mi? Gelmezse ne olacak?’’ diye soruyorlar Öcalan’a. Öcalan da diyor ki: ‘‘Gelmek zorundalar. Gelmezlerse hepiniz ayağınızı ona göre denk atarsınız. Savaş riski artar gelmezlerse. Beklenen cehennem bu.’’ Yani Öcalan kendisinin bu süreçte çok önemli bir yerde olduğunu ve bunun bizzat komisyonun kendisine gelip muhatap almasıyla bu önemin vurgulanması gerektiğini, aksi takdirde işlerin çok kötü yerlere gidebileceğini söylüyor. Bu anlamıyla Öcalan, ‘‘Komisyon gelmek zorunda’’ diyor. Tekrar söyleyelim, komisyonun gideceğinin bir garantisi yok. Ama şu haliyle baktığımda bir heyetin gitme ihtimali sanki bir parmak daha fazla. Bu ne kadar zamanda olur? Söylenen şu; komisyonun şu anda birkaç oturum daha yapması söz konusu, dinleme oturumu. Ardından MİT Başkanı İbrahim Kalın’ı bir kere daha çağırıp dinlemek istiyorlarmış. Ondan sonra gidebilirlermiş, yani gidilecekse. Bu da Ekim sonu, Kasım başı gibi bir tarihe denk geliyor.
Peki, komisyon giderse Suriye dışında birçok şey var konuşulacak, burada da çok hassas, kritik bir husus. Mesela ne olacak, komisyon genellikle ne yapıyor? Dinliyor. Çok az soru soruyor, belki de hiç sormuyor. Sunum yapıyor birileri komisyona. Öcalan’la böyle mi olacak? Sadece Öcalan’ı mı dinleyecekler? Ona soru soracaklar mı? Bu sorular nasıl olacak? Bunun bir tür pozitif gelişmesi ihtimali kadar, birtakım sorunların çıkma ihtimali de var. Çok kritik olacak her halükarda. Ama diyelim ki çok pozitif bir görüşme oldu. Burada şöyle hassas bir nokta var. Şimdi zaten devlet Öcalan’la görüşüyor, MİT görüşüyor. Uzun zamandır görüşüyor. Birçok detayı onunla konuştular. Burada komisyonla ne konuşacak? Devletin ilgili kurumlarıyla ve şahıslarıyla konuştuklarının dışında ne konuşacak? Yani onlara söylemediği bir şey mi söyleyecek? Yok. Onlarla konuştuğu birtakım şeyleri, Meclis’ten gelen heyete de söyleyecek.
Ve burada tabii ki en kritik nokta şu: böyle bir heyetin Öcalan’ı muhatap alması, Öcalan’ın zaten bu süreçte iyice ortaya çıkan meşruiyetinin daha da artması anlamına gelecek. İşte dananın kuyruğu da burada kopuyor. Öcalan’a bu meşruiyeti böyle aleni bir şekilde vermek doğru mu, yanlış mı, bunun bir faturası olur mu; bunu düşünüyorlar, hem komisyon üyeleri hem de onların partileri, partilerinin liderleri. Gerçekten kritik, her ihtimalin olduğu çok hassas bir konu. Ama sanki eğer bu süreç sürdürülmek isteniyorsa ve bu sürecin önemli baş aktörlerinden birisi Öcalan ise ve Meclis Komisyonu da bu sürecin şu ana kadarki en önemli organıysa bu buluşmanın olması kaçınılmaz. Bu buluşmayı ne kadar geciktirirseniz, süreç o kadar ağır yürür. Ama dediğim gibi, o kadar kolay bir iş değil. Öcalan’ın istemesiyle olacak bir iş hiç değil. Ama bir şekilde komisyonun Öcalan’la görüşmesi şart, bana öyle geliyor. Ama şart olması, olacağı anlamına gelmiyor.
Burada noktalayalım ve ithafa gelelim. Amerikalı bir kadın şarkıcı, müzisyen: Patti Smith. Şu anda 79 yaşında. Hâlâ aktif. 70’li yılların başlarından itibaren kendini gösteriyor. Ben müzikten çok anlayan biri değilim. Çok müzisyene ithafta bulunuyorum ama öyle çok bilgim yok. Punk rock’un öncülerinden olduğunu bu vesileyle öğrendim. Ben severek dinliyorum ama punk rock dinlediğimi bilmiyordum, şimdi öğrendim. Gerçekten çok etkileyici bir sanatçı. Aynı zamanda hem ressam hem de şairmiş. Buna da hiç şaşırmadım. Zaten parçalarının birçoğu şiirsel, onu çok net biliyoruz. Ama aynı zamanda da bir aktivist. Politik olarak çok aktif. Birçok konuda çok açık pozisyonlar almış. Hep Demokrat Parti’yi, hatta daha solundaki isimleri desteklemiş. Amerika’nın birçok politikasını, İsrail’i değişik vesilelerle eleştirmiş. Duruşu olan birisi.
Bir de çok ilginç, uzun süreli bir ilişkisi ya da ilk bilinir olması Robert Mapplethorpe ile. İsmini zor söylüyorum ama bildiğim bir fotoğraf sanatçısı. Birlikte görüyorsunuz zaten şu anda. O da çığır açmış bir fotoğraf sanatçısı Amerika Birleşik Devletleri’nde. Özellikle ana akım görüşleri eleştirmesiyle bilinen, homofobiye karşı ya da seksizm deniyor, cinsiyetçiliğe karşı duruşuyla sivrilmiş bir isim. Uzun süre birlikte oluyorlar. Birlikte birçok şeyi yapıyorlar ama fotoğraf sanatçısı Mapplethorpe — yani illaki yanlış söylüyorumdur ama neyse — erken ölüyor ama Patti Smith hâlâ varlığını sürdürüyor, sanatını sürdürüyor.
1975’teki ‘‘Horses’’ (Atlar) albümüyle başlamış. Ama ben onun en çok ‘‘People Have The Power’’ — yani ne denir; ‘‘İktidar Halkta’’ öyle çevirebiliriz — şarkısını çok seviyorum. Çünkü gerçekten çok siyasi bir şarkı. Beni ortaokul, lise yıllarıma götürüyor. Ama tabii bizim o uyduruk — büyük bir kısmı, hepsi değil — marşlarımıza kıyasla çok daha büyük bir sanat eseri. Evet, Patti Smith varlığıyla bizi onurlandıran bir isim. Gidebildiği kadar gitmesi temennisiyle. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
12.10.2025 Öcalan çağırdı, sürgündeki Kürt siyasetçiler bavullarını hazırlamaya başladı
11.10.2025 Demirtaş Öcalan yüzünden mi tahliye olamıyor?
10.10.2025 TSK Şam’la birlikte YPG’yi vuracak mı? SDG Öcalan’a ”Hayır” mı dedi?
10.10.2025 Ünlü olma suçu
09.10.2025 Komisyondan bir heyet İmralı’ya gider mi? Giderse ne olur?
08.10.2025 Selahattin Demirtaş’ı beklerken
07.10.2025 Toplum CHP iktidarını niçin hayal edemiyor?
06.10.2025 Fatih Altaylı yayınlarına niçin ara verdi?
06.10.2025 DEM’li fotoğraflar
06.10.2025 Taşlar yerinden oynuyor mu? CHP ve AKP arasındaki tabloda son durum | Hatem Ete anlatıyor
12.10.2025 Öcalan çağırdı, sürgündeki Kürt siyasetçiler bavullarını hazırlamaya başladı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı