Özgür Özel Medyascope’ta: “CHP’yi yeniden sokakla tanıştırıyoruz, gerekirse 5 milyon da olacağız 10 milyon da”

16.04.2025 medyascope.tv

16 Nisan 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Bugünlerde yine kayyum dedikoduları var. Siz onu kayyuma tedbir olarak yapmıştınız. Bu ihtimal tamamen kalktı, diyebiliyor musunuz?
Özgür Özel: Şöyle söylemek lazım: Hukuken hiçbir zaman tamamen kalkmaz ama siyaseten ortadan kalktı. Zaten Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyum atanması 19 Mart darbe girişiminin üç ayağından bir tanesiydi. Birincisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atacaklar, ikincisi Cumhuriyet Halk Partisi'ne ve İstanbul Barosu'na. Böylelikle savunmanın belini kıracaklar, partinin hiyerarşisini kırıp buna direnmemizi kıracaklar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni de gidip seçilemedikleri, kazanamadıkları belediyeyi alıp oraya adı belli, daha önceden hazırladıkları bakanı, eski bakanı ve belediyenin eski genel sekreter yardımcısını atayacaklar; böylelikle projeleri tamamlanacaktı. Biz bunu bir darbe girişimi olarak görüp halkı buna direnmeye ayağa kaldırınca, kendimiz ayağa kalkınca tabii bu süreç akamete uğradı. Sonrasında biz tabii o hafta içinde, üç hamleden bir tanesi de partiye kayyumdu, buna karşılık da o ihtimale karşılık da olağanüstü kongreye gittik. Bunun iki tane çıktısı var. Bir tanesi, yandaş medyayı görüyorsunuz; Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki bu mücadeleyi işlevsizleştirmek, kendisine göre önemini azaltmak, dikkatleri başka yere çekmek için hâlâ 1 buçuk yıl önceki kurultayla ilgili bir sürü yalan atıyorlardı. Örneğin işte delegelerin hepsine birer cep telefonu hediye edilmiş.

Ruşen Çakır: Vallahi CHP delegesi olmak vardı.
Özgür Özel: O kurultayda bütün telefonları gösterdik, birbirine benzeyen telefon bile yok; kimi tuşlu telefon kaldırıyor, kimi 10 yıllık, kimi yeni alınmış. Esas mesele şu: Biz kurultayın iradesini tazelerken partinin birlik ve bütünlük hâlinde olduğunu göstermeyi de son derece önemsedik. Çünkü şu anda CHP bir saldırı altında, Türkiye demokrasisi saldırı altında. Burada hâlen daha CHP'de bir ikilik görüntüsü, farklı farklı düşünceler varmış gibi göstermeye çalışıyorlardı. Hatta şöyle denir ya, ‘‘Çalı kuşağına mavzer süsü vermek.’’ Çalıya bir tane ip bağlamış; ‘‘Efendim, işte CHP'de şu olacak, CHP'de bu olacak.’’ Görüldü ki, hem aslında tüzük kurultayında görülmüştü hem şimdi; CHP'de her geçen gün daha güçlü bir şekilde yönetimi sahiplenme, mücadeleyi sahiplenme iradesi var. Delegelerimizin neredeyse, dediğiniz gibi, tamamına yakını genel başkanlıkta oy verdi. Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde ilk kez bir anahtar liste delinmedi ve olduğu gibi geçti. Parti içindeki farklı düşünen seslerin de yıkıcı şeyler söylemediği, yıkıcı söyleyenlerin, artık o 3-5’e inmiş yıkıcı şeyler söyleyenlerin de hiç itibar görmediği bir yere geldi.

Ruşen Çakır: Şeyi sorabilir miyim: Büyükşehir Belediyesi için kayyumlar belliydi diyorsunuz, CHP için de belli miydi?
Özgür Özel: Mutlaka bellidir ama artık oralara girmemek lazım; çünkü bizim delegemiz bu ihtimali siyaseten ortadan kaldırdı. Bundan sonra CHP'ye, herhangi bir CHP'liyi zaten kayyum atayamazlar, kurultayın iradesi ortada. Dışarıdan bir atama yapmaya da cesaret edemezler. Bu noktada, bugünlerde işte ifadeye çağrılanlar meselesi de aslında normal bir akış. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul'un aksine gizli tanıkları kabul etmeyip şeffaf bir şekilde süreci yürütüyor. Bize de bilgi vermişti, ‘‘Kimin adı geçerse ifadeye çağıracağım.’’ Şu ana kadar işte o birtakım meczupların söylediği isimler, orada bazı alınan ifadelerde ifade edilen birtakım isimler, ilgili ilgisiz ama adı geçen herkesi ifadeye çağırıyorlar ve bunu da şeffaf bir şekilde yürütüyorlar. Ben bunda bir mahsur görmüyorum çünkü korkacak bir şeyimiz yok. Meczubun biri demiş ki, "1300 telefon dağıtıldı." Öyle bir şey olsa kötü ama 1300 telefon değil, 1300 kişiden aynı bayiden satın alınmış bir tane telefon bile yok yani, o kadar net.

Ruşen Çakır: Peki, sizinle doğrudan ilişkisi yok ama bu bağlamda bir de İş Bankası ve kayyum lafı söyleniyor. Bu konuya ne dersiniz?
Özgür Özel: Ya bu, yani hakikaten zaten şu anda Türkiye'ye, hani diyorlar ya Türkiye'yi ben yabancı basına konuştuğumda ya da dün örneğin Avrupa Birliği'nin bütün büyükelçileriyle öğlen yemeğindeydim, bunları görünce ‘‘Türkiye'yi şikayet ediyor’’ falan diyorlar. Hakikaten ben bunların yaptıklarını Türk milletine şikayet etmek istiyorum. Bir ülkenin ekonomisinin beline kazma vuracaksanız, o ülkede devletin sözünü, lafını güvencesiz kılmanız lazım. Yani insanlar dışarıdan baktığında, "Ya buraya güven olmaz" diyorlarsa, para getirmezler, yatırım yapmazlar. Şöyle bir hatırlayalım, ne yaptılar? Ekrem İmamoğlu, 2019 yılında belediye seçimlerini kazandı ve ilk kez İstanbul'u Erdoğan'ın partisinin dışında biri yönetecekti. Ta AK Parti kurulduğundan bugüne kadar… Devletin verdiği mazbatayı önce vermek istemediler, sonra mazbatayı iptal ettiler. O kişi bu sefer 806.000 farkla kazandı. Yani millet, devleti yöneten kafadan ileride ve Türkiye demokrasisini o 806.000 oy kurtardı, yoksa İstanbul'u biri kazanıyor, elinden Erdoğan geri alıyor olacaktı. Bu seçimlerde geçen sefer başbakan çıkarmıştı karşımıza, bu sefer şehircilikten sorumlu yani belediyeciliği en iyi bildiğini iddia ettiği bürokratını, bakanını getirdi, buraya koydu. 1 milyon farkla kazandı ve bir yıl olmadan bu sefer kayyum eliyle belediyeye çökmeye çalışıyor. Yine aynı kişinin, aynı rakibinin 31 yıl önce devletin verdiği diplomasını iptal ettirdi. Şimdi siz bir yabancı yatırımcı olsanız, siz Türkiye'ye yatırım yapmak isteyenlere danışmanlık yapan şirket olsanız, Türkiye'deki yatırımlara para aktaran bir fon olsanız, bu Türkiye'ye yaklaşır mısınız? Devletin verdiği hangi kağıdın garantisi var? Ayrıca bu operasyonun etrafındaki 26 şirketi soruşturabilirsin, tedbir kararı alırsın, mal varlıklarını dondurursun, sattırmazsın, yurt dışına yollatmazsın, anlarım. Daha mahkeme görülmeye başlamadan şirketlere el koydu, yandaş kayyumlar atadı, kişinin oğlu şirketteymiş, onu şirkete sokmuyor. Yani şirketlere resmen el koydu. Şimdi mazbatanın garantisi yok, diplomanın garantisi yok, belediyeye, Türkiye'nin dünyada en bilindik metropolüne, en büyük şehrine, üç imparatorluğa başkentlik yapmış, bütün yabancıların adını bildiği bir şehre kayyum atıyor ve devamında da 25 tane şirketin mahkemeden sonuç almadan mal varlığına el koyuyor. Sonra bu ülkenin verdiği hangi kağıdın değeri olacak, bononun mu değeri olacak? Hisse senedine diyor ki, ‘‘Güven bana, Türkiye'ye para yatır, hisse senedi veriyorum.’’ Ya yarın ‘‘Bu geçersiz’’ dersen. Hazine bonosuna, ‘‘Vallahi ben bilmiyorum, bunun bir karşılığı yok, bu bir kağıt parçası’’ dersen. Türkiye ekonomisine bu kadar kötülük yapılmazken borsayı sırtında taşıyan kağıtlardan bir tanesi İş Bankası’dır. İş Bankası’nın A, B, C tipi hisse senetleridir. Sırtında taşır, İMKB'nin birkaç taşıyıcı kolonundan biri. Şimdi sen oraya kayyum atayacaksın, sonra da dünyadaki şirketlere, finans şirketlerine diyeceksin ki; ‘‘Bunun kurucusu, daha doğrusu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, aynı zamanda CHP'nin de kurucusu, %25 hisseyi CHP'ye bırakmış, ben CHP ile olan husumetimden buraya kayyum atadım ki kârı da yine kendi kontrolündeki Türk Dil Kurumu ve Tarih Kurumu’na gittiği halde.’’ Bundan sonra Türkiye'deki bankacılık hisseleri ne olur, borsa ne olur, bir günde giden para kaç para olur? O yüzden gerçekten korku salmak için söylüyorlar, yapamazlar, korku salmak için söylüyorlar ama devlete de ülkeye de çok büyük kötülük yapıyorlar.

Ruşen Çakır: Bu akşam Beylikdüzü'ndesiniz, hafta sonu cumartesi günü Yozgat'tasınız, hafta sonu bir il ve çarşamba günleri İstanbul'da bir ilçe programı yürüyor. Ne zamana kadar?
Özgür Özel: Vallahi sonuç alana kadar. Miting olsa takvimi olur, eylem olduğu için bunun son günü, sonuç alacağımız gün. Salı günleri Meclis’teyiz, arkadaşlarımızı motive ediyoruz, mücadele ediyorlar. Bakın, iklim kanunu geri çekildi. Çarşambaları İstanbul'da bir ilçede 20.30'da. Niye çarşamba? Darbenin günü çarşamba. Biz darbeye çarşambadan çarşambaya bir hafta Saraçhane'de direndik, 20.30 eylemleriyle direndik. Her hafta çarşamba 20.30'da bir ilçede, her hafta sonu da Anadolu'da bir büyük ‘‘Ekrem İmamoğlu'na özgürlük ve erken seçim mitingi’’ yapacağız. İlk Samsun'dan başladık, ama bu hafta Yozgat'tayız. Bir gün güçlü olduğumuz sembolik bir ilde, bir gün çok güçlü olduğumuz bir ilde, bir gün en zayıf olduğumuz ilde… Yozgat'tan neyi göstereceğiz: Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Erdoğan'ın %80'e yakın oy almakla övündüğü, partisinin %70'lerde oy aldığı bir ilde çiftçiler eylem yapıyorlar Erdoğan'a karşı, bunlar da ceza kesiyor traktörlere. O cezaları üstlendiğim gün telefonda, ‘‘Buraya bekliyoruz başkanım, bir miting de burada yap’’ dedi Yozgatlı çiftçinin biri. ‘‘Yapıyorum, bir sonraki miting orada’’ dedik. Gideceğiz, orada bir miting yapacağız.

Ruşen Çakır: Çok iddialı.
Özgür Özel: Çok iddialı. Şimdi, bundan sonra biz, hep gençlerle söylüyorduk ya, korkuyu, endişeyi evde bıraktık biz. Bundan sonra Erdoğan düşünsün. Bundan sonra Erdoğan düşünsün. Çünkü herhangi bir süreçte değiliz. Miting olsa takvimi olur, biter. Bunun takvimi sonuç alana kadar.

Ruşen Çakır: Sonuç ne?
Özgür Özel: Bir kere Ekrem Bey ve arkadaşlarımızı çıkaracaklar, şeffaf, adil bir yargılama yapacaklar. Talebimiz odur ki bu televizyonlardan yayınlansın, herkes yalanı da cevabını da görsün. Sandığı önümüze getirecekler, adayımızla birlikte seçime gireceğiz, bu iktidarı değiştireceğiz.

Ruşen Çakır: Peki bu olacak mı?
Özgür Özel: Olacak. Olana kadar mücadele edeceğiz. Birinci hedef, arkadaşlarımızın serbest bırakılması ve tutuksuz yargılanması. O zaman eylem takvimini şöyle gözden geçiririz; hani Ekrem Bey çıktığına göre artık biz onsuz gidip eylemler yapmak yerine ona bir program yaparız. Ama bu sefer erken seçim sandığı için mücadele ederiz. Biz demokrasiye dönme, demokrasi zeminine dönme, hiç olmazsa bir miktar yakınsamak istiyorlarsa oturur konuşuruz. Ama birinci şartımız, arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanması.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi dediniz ki: kayyumlar düşünüldü, vazgeçildi, geri adım... O zaman yeni geri adımlar bekliyorsunuz.
Özgür Özel: Aslında bu adımlar kendileri açısından geri gibi düşünülse de Türkiye için ileri adımlar.

Ruşen Çakır: O ayrı. Ama iktidardan geri adım bekliyorsunuz. Bu bağlamda şunu sormak istiyorum. Bizim günlerdir tartıştığımız, siz de yakından takip ediyorsunuz, iktidar ortakları arasında sanki bir yaklaşım farkı var. En son Devlet Bahçeli yaptığı açıklamada "beraat" lafını telaffuz etti. Bunu siz önemsiyor musunuz, yoksa böyle bir kandırmaca mı geliyor size?
Özgür Özel: Şöyle, yani iyimser yaklaşmak isterim, önemli bir yaklaşım; ama taktik mi yoksa gerçekten samimi mi onu milletimiz zaman içinde görecek, takdir edecek. Devlet Bey gündemde kalmaya, gündemi belirlemeye gayret ediyor. Eğer Türkiye'yi bir erken seçim sandığına götürecek şekilde Devlet Bey gündem belirlerse ne âlâ. Yok, bizim dinamizmimizi kırmaya yönelik bir şey yapıyorsa biz orada durmayacağız. Bunu bilmelerinde fayda var. Ayrıca şunu da söyleyeyim: Eğer gerçekten samimilerse, bu yargılamanın adil olabilmesi için Ekrem Bey'in tutuksuz yargılanması lazım. Bu konuda bir cümle kursunlar, bu konuda onun kuracağı cümle önemli olur. Çünkü Tayyip Erdoğan dünya kadar davadan yargılandı geçmişte, bir sabah kapısına polis gitmedi, koluna polis girmedi; davet edildi, ifade verdi, gitti yargılandı. 3 ay ceza aldı, davul zurnayla miting yapa yapa gitti. Bu yapılan iş, rakibini değil, kendini küçültmektir. Bu yaptıkları, yani Ekrem İmamoğlu'nu, 16 milyon kişinin hizmetiyle görevlendirilmiş, 1 milyonun üzerinde farkla seçilmiş, dört kez Erdoğan'la yarışmış, dört kez kazanmış birisini, Silivri'de yüksek güvenlikli hapishanede bu halde tutmak Ekrem İmamoğlu'na değil, başta Erdoğan'a ve Türkiye'ye kaybettirir.

Ruşen Çakır: Burada şunu özellikle gördük: 19 Mart'tan sonra CHP toplumsal muhalefetle buluştu, özellikle gençler ama sadece gençler değil, bu galiba işin rengini değiştirdi. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Özgür Özel: Doğru. Şöyle; CHP 1 buçuk yıldır, yaş ortalaması 42 olan bir parti meclisiyle, yaş ortalaması 44 olan bir MYK ile yönetiliyor. Sürekli toplumsal muhalefetle birlikte hareket etmeyi savunan kadrolar iktidara geldi, sürekli sokaktan korkmamayı, meydanda bulunmayı, mücadele etmeyi savunan kadrolar geldi. İlk geldiğimiz günden beri de şu ana kadar, yani düşünün, bir yerel seçim kazanmışsınız, 47 yıl sonra birinci parti olmuşsunuz, üstüne 16-17 tane miting yapmışız. İşte çaycılarla Rize'de yapmışız, pamuk üreticileriyle Adana'da yapmışız, buğday üreticisiyle Hayrabolu'da yapmışız, Manisa'da tarım mitingi yapmışız, Giresun'da fındık mitingi yapmışız; atanamayan öğretmenin mitingini de biz yapmışız, asgari ücret az gelince Kocaeli Gebze'de emek mitingini de, düşük emekli maaşlarını protesto etmek için Ankara'da Türkiye'nin dört bir yanından gelen yüz binlerce emekliyle emekli mitingini de. Aslında bizim yaptığımız şu: Cumhuriyet Halk Partisi'ni ve toplumsal muhalefeti yeniden sokakla ve mücadeleyle tanıştırıyoruz. O mitinglerin her bir tanesi şüphesiz ordunun yaptığı tatbikatlar gibi manevra kabiliyetini yeniden kazanıyor ve mücadelenin tadına varıyor ve bunu bir eylemsellik içinde sürdürmeye ve sonuç alabileceğine insanlar inanıyor. Ben sivil toplumdan, meslek örgütünden geliyorum. Ben dünya devi ilaç firmalarına boykot yapan da, eczane kapatma eylemlerini yapan da, devletle müzakerelerde Türkiye'deki eczanelerin zincir eczane olmayıp halk eczanesi kalmasını sağlayan sürecin içinde de, tam içinde genç bir ekiple olmuş ve bunları başarmış, bu mücadelenin içinden geliyorum zaten. Yani hep diyorlar, ‘‘Ya Özgür Özel son zamanlarda şöyle oldu.’’ Özgür Özel hep böyleydi de görünür oldu, şimdi yaptığı işler görünür oldu.

Ruşen Çakır: Ama kusura bakmayın, ben mesela ‘‘Mucize’’ diye bir yayın yaptım, görmüşsünüzdür başlığı.
Özgür Özel: Genelde izliyorum ben yayınlarınızı. İzleyemezsem okuyorum. Aslında şöyle…

Ruşen Çakır: Hakikaten kendinizi aştınız yani.
Özgür Özel: Şöyle, elbette insan her gün kendisini aşar, o konuda bir şey yok. Önemli olan, meselenin özü şu: Zaten böyle bir durum olduğunda verilmesi gereken tepki, yapılması gereken mücadele budur. Bu benim de genç ekibimizin de altyapısında var. Bu bizim hep savunduğumuz mesele. Ama geçmiş dönemlerde şöyle olabiliyordu: Partinin yetkili organları, işte, ‘‘Sokak tehlikeli…’’ Gerçekten tehlikeli. Yani sonuçta Selahattin Demirtaş'ın yaptığı bir çağrıyı 8 yıllık hapsine mazeret gösteriyorlar; ‘‘Onun çağrısı üstüne şu kadar insan öldü.’’ Böyle riskler var mı? Var. O riskleri bertaraf edecek işler yaptık mı? Yaptık, yapmaya da gayret ediyoruz. Ama bir yandan da şundan iktidarın beslenmesine izin vermemek lazım, iktidar kendini oradan temize çekiyor, oradan yeniden hareket alanı buluyor: ‘‘Efendim, sokağa çağrı yapmak devlete kafa tutmaktır, terörizmdir, bilmem nedir. Yabancı başına konuşmak Türkiye'yi şikayet etmektir. Yabancı ülkelerle konuşup da dış destek mi istiyorsun, mandacı mısın?’’ Mandacının âlâsısın sen. Trump'ın himayesindesin sen. Sen, Büyük Ortadoğu Projesi diye kendi kendine övünüyordun. Şimdi Suriye'de kurulan planın bir parçasısın ama esas kazananı İsrail ve sen Filistin'e Gazze’nin önündeki hidrokarbon yatakları için, başka bir şey değil, Trump oraya çökmeye geliyor, ‘‘Buraları yazlık yapalım, Filistinliler tehcir ediyor, onları atalım’’ diyor. Senin yayın organın, senin pravdan, senin pravdan manşet atıyor veya yazılar yazıyorlar; efendim, işte oradan Filistinlilerin dışarıya gitmesine ‘‘hicret’’ diyor, Hazreti Muhammed'in 622 yılındaki Mekke'den Medine'ye gidişini söylüyor. Yani onlar hicret edecekmiş. Sonra ne olacak? Trump oraya çökecek. Buna sessiz kalan adamlar var. Bu yüzden korku üzerine, endişe üzerine size çizdikleri sınır içinde, ‘‘Sen burada kal, içeride konuş, dış başına konuşma, dış ülkelerle konuşma, sokağa çağırma, eylem yapma, muhalefeti burada yap, bilmem ne…’’ Orada muhalefet dönemi bitti. Yok öyle bir şey.

Ruşen Çakır: Evet, orada gerçekten o iktidarın çizdiği alanın dışına taşan ve gündemi belirleyen bir CHP görüyoruz, 19 Mart'tan beri.
Özgür Özel: Buna küçük bir itirazda bulunayım. İlk geldik, genel başkan olduk. Birkaç ay sonra önüme bir kağıt ittirdiler. 12 tane asker şehit olmuş üs bölgesinde. Zaten o üs bölgesi kışın neden kapatılmıyor ya da neden tedbirler alınmıyor, o tartışmalar var. Önüme kağıt ittiler bir tane. Efendim, ‘‘Hep birlikte terörü kınayacağız.’’ Kardeşim, terörü kınayalım da ben zaten kınıyorum, hatta sonra tek başımıza biz terörü kınadık ama hesap da sorduk. ‘‘Bu kağıdın altına imza at,’’ AK Parti, MHP, CHP, işte muhalefet partileri, o zamanlar DEM’i dışlıyorlar. ‘‘Buraya bir imza at.’’ ‘‘Niye atacağım sizinle birlikte? Siz önce Meclis’i çağırın, bu 12 asker boşu boşuna bu üs bölgesinde niye öldü, neden gerekli tedbirler alınmadı? Neden İHA, SİHA’nın uçamayacağını öngörmeyip bu çocukları orada güvencesiz olarak bıraktınız? Bunu anlatın’’ dedim ve şehit cenazesine gittim. Organize yapmışlar. MHP ve AKP’lilerin hepsi tek tek çıktı şimdi Manisa’da, hepsi savcıların elinde. Camide, kendi memleketimde bana saldırttılar. Güya linç edecekler, ‘‘Özgür dışarı…’’ Dimdik durdum, namazımı kıldım. İşte saldırdılar, arabaya tekme attılar, gittim. Birilerinin eli ayağı sallanıyor, ‘‘Bir daha şehit cenazesine gidemeyecek miyiz, bilmem ne…’’ ‘‘Bir daha olsun, aynı tavrı göstereceğiz’’ dedim. 6 tane aynı üs bölgesinde asker şehit oldu. Geçen sefer bir tek ben atmamıştım, bu sefer benimle birlikte hiçbir muhalefet partisi imza atmadı o kağıda ve sonraki adımlarımızın hiçbirisinde de kimse bize bu soruyu soramadı. Bu mesele, bir bakış açısı, bir yönetim, bir siyaset yapma bilinci. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’nde bugün 2 milyona varan üyemizle — 1 milyon 200 bindik, şimdi 2 milyon olduk — hızla da ilerleyeceğiz. Böyle bir siyaseti yaparak bu saldırıları püskürteceğimize ben de inandım, bütün kadrolarımız da inandı. Yapılan kurultayda da bize verilen oy ve destek, bu mücadele biçiminin arkasına bütün partinin geçtiğini söylüyor.

Ruşen Çakır: Son konuşmalarınızda sürekli olarak son kamuoyu yoklamalarına gönderme yapıyorsunuz. CHP'nin oylarının arttığını ve yerel seçimdeki oy oranına yaklaştığını söylüyorsunuz. Benim gördüğüm kamuoyu yoklamalarında da bir artış var ama orada ilgimi çeken başka husus var. AK Parti'nin oyları da artıyor gözüküyor ve kararsızların oylarında bir azalma olduğu söyleniyor. Yani CHP birinci parti oluyor ama birileri de AK Parti'ye yardıma mı koşuyor?
Özgür Özel: Şöyle, aslında böyle kriz durumları kararsızları karara iten durumlardır. Yani herkes bir pozisyon alıyor, o da alıyor. O kararsızlar, biliyorsunuz, çoğu AK Parti seçmeniydi ve şimdi %30'lardan 15'lere, 10'lara gerilediğinde veya %20'den "fikrim yoklar" falan değil de kararsızlar da %20'den 10'lara gerilerken bunun belli bir kısmını, önemli bir kısmını CHP alıyor, yine bir kısmını AKP alıyor. CHP, AKP arasındaki fark açılıyor, AKP kayıp yaşamıyor veya o da biraz artıyor, kararsız azalıyor. Aslında bu bugünkü şartlarda seçim gününün simülasyonu. Eskiden AKP'li olanların yarısı bize gelip yarısından biraz azı AK Parti'ye geri dönmüş. Tabii bu kriz dönemleri karara zorladığı için kritik. Ama bir de şöyle de bir şey var tabii; bütün medya elinde olan birisinin daha kendinden yeni kopmuş seçmenine karşı tarafı şeytanlaştıran propagandası bir miktar tutuyor, gidenlerin bir kısmını geri almış, ama önemli bir kısmı da bize gelmiş. Mesela AKP 3 almışsa bize 5 gelmiş, böyle bir şey var ve arada farkı 7 puan ölçen var, 4 puan, 3,5 puan ölçen var ama hiç geride ölçen yok CHP'yi. Bugün AK Parti'ye çok yakın ve sürekli CHP'nin geriye düştüğünü söyleyen köşe yazarları bile bugünkü yazılarında CHP'nin birinciliğini teyit edip "Bakalım sürdürebilecekler mi?" demeye başladılar.

Ruşen Çakır: Peki, seçim demişken, muhalefetin içerisinde bazıları sizin Ekrem İmamoğlu'nun aday olamaması halinde aday olmaya hazırlandığınızı söylüyorlar ve bir anlamda da size yönelik birtakım saldırılar var. İsim vermeyeyim, biliyorsunuz.
Özgür Özel: 100 kez söyledim ben, seçildiğimin ertesi günü de, Ekrem Başkan dışarıdayken de, ön seçime aday olduğunda da hep şunu söyledim: ‘‘Kiminle kazanacaksak onu aday yapacağız’’ dedim. Benim kendimle ilgili değil, ülkemle ilgili bir hayalim, bir planım var. Benim hayalim, seçim gecesi seçim kazanıldığında genel başkan olarak çıkıp verdiğim sözü tutmanın mutluluğuyla bir teşekkür konuşması yapmak. Ben kurultayda dedim ki, ‘‘Nasıl Ecevit 1970'lerde girdiği ikisi yerel ikisi genel dört seçimden birinci parti çıktıysa, ben de partimi birinci parti çıkaracağım.’’ Sonra sordular bana, ‘‘Çıkaramazsam bırakıp gideceğim’’ dedim. 31 Mart gecesi birinci partiydik, yolumuza devam ediyoruz. Yapılacak ilk seçimlerde partiyi birinci parti, Ekrem Başkan’ı cumhurbaşkanı yapacağız. Bunun başka bir yolu yok. Biz Ekrem Başkan’ı serbest bıraktıracağız, sandığı getirteceğiz, aday yapacağız ve Türkiye'nin önünü açacağız. Bizim A, B, C, D planlarımız bu. Bunun dışında sürekli bir şey… Neyi eleştiriyor? Özgür Özel sert, güçlü bir muhalefet yapıyormuş, benim beğeni şeyim hızla tırmanıyormuş, kendimi aday yapmak istiyormuşum. Yani adamın derdi başka bir şey. Benim derdim, Türkiye'yi bu iktidardan kurtarmak. Bu sırada da kendimle ilgili talep ettiğim koltuktayım, Genel Başkan’ım zaten. Kararı vermiyorum. Ne demiştim o zaman? Tek başıma vermeyeceğim, hatırlayın sizin yayında da söyledim. Bir grupla da vermeyeceğim, mümkün olan en geniş katılımla. O günkü tarif tüm üyelerleydi, 15,5 milyon kişiyle verdik kararı. Mümkün olan en geniş katılımla… Birkaç yayında şey dediğimi hatırlıyorum: ‘‘Sadece CHP üyeleriyle değil, belki de onu aşan kalabalıklarla’’ dedik. Gün geldi, fikren zaten ona hazırdık. CHP üyeleriyle ilgili ilk önce Şubat'ta şöyle düşündük: ‘‘Üyelikleri açalım, kayıt olsunlar.’’ 1,5 milyondan 1.750'ye çıktı. Ama Ekrem Başkan'ı içeri aldıklarında gördüm ki, ‘‘Biz bu sandığı herkese açalım, dayanışma sandığı koyalım, bütün herkesle birlikte yapalım’’ dedik. Bakın şimdi öyle oldu. İlk günden bugüne kadar söylediğim çizgideyim. ‘‘Ekrem Başkan doğru aday. Biz adayı en doğru yöntemle belirleyeceğiz’’ dedik ve 16 milyon, 15,5 milyon kişi onu belirledi. Demek ki Ekrem Başkan doğru aday. Bundan sonra adayın arkasında durmak bize düşer. Efendim, şöyle olursa böyle olursa... Biz o güne kadar adayı çıkarmak, arkasında durmak zorundayız. Bitti gitti, bu kadar net. Onun dışında Özgür Özel'in kendiyle ilgili bir hesabı yok. Zaten kendiyle ilgili o seçim kazanıldığında en büyük başarıyı elde etmiş olacak. Şey mi diyecekler yani; ben Genel Başkan olmuşum, bütün yöntemlerle en doğru adayı belirlemişim, Ekrem Başkan'ın özgürlüğü için mücadele etmişim, seçim kazanılmış, ‘‘Özgür Özel amacına ulaşamadı...’’ Benim daha ne amacım olacak yani, daha ne amacım olacak?

Ruşen Çakır: Evet, bana hep iyimser diyorlardı, siz benden daha iyimsersiniz. Son olarak neyle bitirmek istersiniz?
Özgür Özel: Şöyle, iyimserlik çok göreceli bir şey. Olması gereken için mücadele vermek ve buradan başaracağımıza olan inancı hissetmek, hissettirmek benim görevim. Bu konuda benimle bu duyguyu milyonlarca genç paylaşıyor, milyonlarca kadın paylaşıyor. Biz bundan sonra bütün Türkiye'de bu büyük mücadeleyi vermek durumundayız. ‘‘Efendim, 2 yıl, 3 yıl zaman var,’’ Tayyip Erdoğan’ın hesabına göre 2-3 yıl; benim hesabıma göre o kadar zaman yok. ‘‘Efendim, Devlet Bahçeli diyor ki, seçim zamanında yapılacak.’’ Yani Devlet Bahçeli diyor ki, ‘‘Erdoğan aday olmayacak.’’ O zaman Erdoğan'ın adayını konuşalım bakalım. Bizim adayımız belli, yolumuz belli. Bu mücadelede hem gelecek seçimin mitinglerini yaptığımız hem de darbeye karşı eylem yaptığımız bir süreci birlikte götürüyoruz. Her çarşamba İstanbul'da, her hafta sonu bir şehirde, her salı günü Meclis'te ve seçmen sayısının yarısından bir fazlasına ulaşana kadar da büyük bir imza kampanyasıyla her türden, yani Erdoğan'ın meşruiyetini sorgulayan, ona tarihin en büyük güvensizlik oyunu veren ve erken seçim talep eden bir imza kampanyası yürütüyoruz. İstanbul'daki hukuksuzluğa karşı gece mitinglerini, yani Saraçhane eylemliliğini sürdürüyoruz, ilçe ilçe gezdirerek, sönümlenmeden ve tehlikeli noktalara varmadan ama gücümüzü de asla ve asla zayıflatmadan. Tüm ülkeyi bu mücadelenin içine katıyoruz. Ve bir taraftan da artık hep beraber geri sayıyoruz. Nereye doğru? Demokrasiye doğru geri sayıyoruz. Bunun için de derdimizi Türkiye'ye de dünyaya da çok iyi anlatıyoruz. Şu binaya şimdiye kadar 20'den fazla, dünyanın en yüksek tirajlı gazetelerinin, en çok izlenen televizyon programlarının temsilcileri geldi. Teker teker röportaj yaptık. Hiçbirisinde Türkiye'nin çıkarına olmayan bir şey söylemedim. Türkiye'nin çıkarına olmayanı Erdoğan ve arkadaşları yapıyor, Erdoğan ve ekibi yapıyor. Türkiye'nin risk primini 300'lerin üzerine çıkardılar. Yani her bir şirketimiz daha pahalıya borçlanıyor, her bir belediye, her bir bakanlık daha pahalıya borçlanıyor. Türkiye'yi ekonomisine güvenilemez, yargısına güvenilemez bir ülke olarak bütün dünyada tescil ettirdiler. Ben buna karşı Avrupa Birliği'ne üye olabilecek demokratik bir Türkiye'yi savunuyorum, Avrupa'nın bir parçası olan Türkiye'yi savunuyorum. Ve bunun için de işte Kopenhag kriterlerini... Bir zaman Erdoğan, "Gerekirse Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri yaparız" demişti. 15 yıl geçti, bir tanesini yerine getirmedi. Bunları savunuyorum. O yüzden yoğun, stresli, zorlu bir sürecin içindeyiz ama umutsuz değiliz. Umudumuz, insanların bu sürece dahil olması, heyecan duyması, mücadeleye omuz vermesi. ‘‘İnsanlar ne yapsın?’’ diye sorarsanız, son sözüm o olsun: Nereye çağrılıyorlarsa oraya gitsinler. Biz onları barışçıl gösterilere, demokratik bir mücadeleye götürüyoruz. Ama her birimiz karınca gibiyiz. Bir tane karıncayı herkes ezebiliyor. Maltepe'de 2.200.000 karıncayı ezebildiler mi? Gün geldiğinde 5 milyonlar, 10 milyonlar olacağız. Bizim gücümüz enerjimizde, birbirimize olan sevgimizde, çalışkanlığımızda ve cesaretimizde. O yüzden imzaya çağrılıyorlarsa gidip imza atsınlar. Mitinge çağrılıyorlarsa miting yapsınlar. Yürüyüş denirse yürüyüş... Günün birinde Tayyip Erdoğan bir çılgınlık daha yaptı, 19 Mart'taki gibi. Direniş deyince hep beraber direniş... Zaten bu kararlılık varsa korkulacak hiçbir şey yok.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler. Evet, CHP İstanbul İl Merkezi'nde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel'le konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
16.04.2025 Özgür Özel Medyascope’ta: “CHP’yi yeniden sokakla tanıştırıyoruz, gerekirse 5 milyon da olacağız 10 milyon da”
13.04.2025 19 Mart Erdoğan’ın en büyük siyasi hatası olabilir: İşte hiç beklemediği on sonuç
06.04.2025 Erdoğan’ın CHP ile ilgili hiçbir hesabı tutmadı
04.04.2025 Haftaya Bakış (261): Boykot iktidarı neden korkutuyor? Bahçeli'nin dönüşü & CHP'nin olağanüstü kurultayı
04.04.2025 Siyasi iktidarın boykot paniği biteceğe benzemiyor
03.04.2025 Erdoğan gaza mı basacak, frene mi?
02.04.2025 Transatlantik: Türkiye'deki boykot çağrıları dünyada nasıl yorumlanıyor? Marine Le Pen'e siyaset yasağı, Trump'ın Körfez turu
02.04.2025 İnsanları zorla boykotçu yapıyorlar
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı