AKP ile 10 yıl (2)
Türkiye’de liberal olarak bilinen şahıs ve çevrelerin (liberal tanımı etrafında çok uzun tartışmalar yapılabileceğinin farkındayım ama kimleri kastettiğimin anlaşıldığını varsayarak bu tartışmaya bu yazıda girmeyeceğim) büyük kısmı bir süredir hükümeti (aslına bakılacak olursa Başbakan Erdoğan’ı) her geçen gün daha da sertleşen ifadelerle sistemli bir şekilde eleştiriyor. Ancak aynı kişilerin 12 Eylül 2010 referandumu öncesinde “yetmez ama evet” gibi sakil bir slogandan güç alarak Erdoğan’ın etrafında toplanmış olduklarını hatırlıyoruz.
Bunda şaşılacak bir şey yok çünkü liberallerin son 10 yılda AKP ile ilişki grafiğinin hayli inişli-çıkışlı olduğunu biliyoruz. Örneğin AB’den müzakere tarihi elde etmek için peş peşe reformlar yapan hükümet en güçlü alkışı bu çevrelerden almış; tarih alındıktan sonra seçim vb. nedenlerle reformlar konusunda frene basınca yine onların eleştirilerine maruz kalmıştı.
AKP’nin liberallerle ilişkisini TSK’nın rehabilite ettiği de bir gerçektir. 27 Nisan 2007 e-muhtırasıyla tetiklenen bu kavuşma Ergenekon, Balyoz vb. süreçlerle tam bir ittifak görüntüsünün ortaya çıkmasına yol açtı. Hele 2009 yaz aylarında hükümet, Kürt sorunu başta olmak üzere birçok kritik sorunda peş peşe açılımlar başlatınca bu işbirliği zirveye çıktı. Ancak Habur fiyaskosunun ardından hükümetin geri adım atmasıyla birlikte aralar yeniden açıldı. Sözünü ettiğimiz 12 Eylül referandumunun da, yaraları sadece geçici olarak sarmış olduğunu çok geçmeden anladık.
Değerli destekler
Birbirinden farklı özelliklere, eğilimlere, kaygı ve beklentilere sahip olmalarına rağmen bir şekilde AKP projesine eklemlenme noktasında birleşen liberallerin bazı temel hata ve yanılgılarını kabul etmeye yanaşmadıkları için hükümete, daha doğrusu Erdoğan’a yönelik eleştirilerinde şaşırtıcı bir performans sergilediklerini düşünüyorum. Bunların neler olduğuna geçmeden önce bir tespitimi ifade etmek istiyorum: Başta Erdoğan ve bazı AKP kurmaylarının son dönemde sık sık dile getirdiklerinin aksine, liberal olarak tanımlanabilecek kişi ve çevrelerin vermiş olduğu destekler hükümet için çok değerli olmuştur. Örneğin AKP iktidarının ilk yıllarında liberallerin özellikle Batı’ya AKP’den korkmaya gerek olmadığını, iktidar partisinin AB yolunda samimi olduğunu anlatmaları hayli etkili olmuştu.
Bir diğer önemli destek Ergenekon vb. süreçlerde geldi. Hükümet, askeri vesayetin sonlandırılması konusunda öncelikle Fethullah Gülen cemaatine, ardından sağlı-sollu liberal entelektüel ve gazetecilere çok şey borçludur. Nihayet Erdoğan’ın uzun vadeli stratejilerinde bir tür dönüm noktası olduğu anlaşılan (ve sonradan yaşananlara, örneğin MİT krizine bakıldığında, “galiba yanlış hesap yapmış” dedirten) 12 Eylül referandumunda da AKP-Gülen hareketi-liberaller işbirliği belirleyici oldu.
Liberal yanılgı
İşte tam da bu noktada liberalllerin hata ve yanılgılarına geçmek uygun olacaktır:
1) Gelinen aşamada AKP ile Gülen hareketi arasında kıyasıya bir iktidar mücadelesi yaşanırken “liberal” olarak tanımlayabileceğimiz kişi ve çevrelerin bunların dışında kaldıklarını; bazılarının hükümete, bir bölümünün de Cemaat’e yanaşmaya çalıştığını ama çoğunluğun Türkiye’nin gidişatından derin kaygı duyup yüksek sesli uyarılarda bulunduğunu görüyoruz. İşte bu yaşananlar bile tek başına liberallerin AKP (ve buna bağlı olarak Gülen hareketi) gerçeklerini doğru okuyamamış olduklarını bize gösteriyor;
2) Liberallerin en büyük yanılgısı, AKP’yi ve onun kadrolarını fazlasıyla küçümseyip kendilerini alabildiğine önemsemeleriydi. Öyle ki Erdoğan ve arkadaşlarının kendi kafalarındaki “demokratik cumhuriyet”i inşa etmekte olduğunu bile düşündüler;
3) Halbuki zaman zaman koşulların zorlamasıyla istemediği şeyleri yapmak ve istediği şeyleri yapamamak zorunda kalsa da AKP, özellikle Erdoğan 10yıl boyunca belli bir strateji dahilinde kendi yönünü (dolayısıyla ülkenin yönünü) çizdi. Hükümeti ve Erdoğan’ı belirledikleri, yönlendirdikleri yanılsamasındaki liberallerin, tam tersine hükümet ve Erdoğan tarafından yönlendirilmiş olduklarını anlamak son derece kolaydır; örneğin son dönemde bütün yaptıklarının Erdoğan’ın söz ve davranışlarına cevap yetiştirmek olduğunu görmek bu konuda yeterli olacaktır;
4) Liberalllerin en büyük hatası (belki “günahı” demek daha doğru olacaktır), AKP ile ittifak yaptıkları (ya da yaptıklarını sandıkları) dönemlerde hükümetin birçok yanlışını görmezden gelmeleri veya üstünü örtmeye ya da meşrulaştırmaya çalışmaları veya daha ileri gidip açıkça bunları savunmaları; bunu yaparken, hükümete eleştiri yöneltenlere karşı son derece acımasız olmaları, eleştiri sahiplerine kötü niyet atfetmeleri, onları Ergenekon vb. yapılarla doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkide bulunmakla suçlamalarıdır. Bu açıdan en ibret verici tutum, Ergenekon suçlamalarının inandırıcı olmadığı anlarda “post-Ergenekon” gibi acayip kavramların büyük buluşmuş gibi ortaya atılmasıdır.
5) Bu bağlamda, demokrasi, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler gibi kavramlarla ilişkileri hayli şüpheli bazı kişileri himayelerine alıp zaten epey kirli olan medya atmosferini daha da kirletmiş olmalarını da bazı liberalllerin bağışlanması çok güç günahları arasına koymamız herhalde yadırgatıcı olmayacaktır.