Polemikler üzerinden yeni tür iktidar savaşlarına bakış

08.08.2013 Vatan

Ergenekon kararlarını değerlendirdiğimiz dünkü yazımızı “Eski iktidar sahiplerinin tasfiyesi faslı artık kapanmışa benziyor. Dolayısıyla ileriye ve yeni iktidar ilişkilerinin nasıl şekilleneceğine bakmak lazım” diye bitirmiştik. Dediğimizi yapmak için yine biraz geriye, 7 Şubat 2012’ye, yani MİT krizine gitmemiz şart.
AKP iktidarıyla Fethullah Gülen hareketi arasındaki ilişkilerde sahici bir milat olan MİT krizi hâlâ kapanmış, aşılmış değil, yani sürüyor. Hatta, her ne kadar dışarıya yönelik birlik-kardeşlik mesajları verseler de iki taraf arasındaki güvensizliğin arttığını, mesafenin açıldığını söyleyebiliriz. (Krizin hemen ardından kaleme aldığımız beş yazılık analiz dizisi için: Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-1: Kökleri derinlerde olan bir rekabet...)

İnişli çıkışlı grafik

MİT krizinin ilk günleri çok sert geçti. Gülen cemaatine yakın yayın organları ve gazeteciler MİT’e yönelik soruşturmayı meşrulaştırmaya yönelik yayın yaparken AKP’ye yakın medyada da “yargı vesayeti” olarak tanımlanan girişimi bertaraf etmeye yönelik haber ve yorumlar yapıldı. Bu arada Başbakan Erdoğan da farklı vesilelerle, bir savcının birkaç bürokrata yönelik tasarrufundan öte hükümetin siyasi kararlarının sorgulanmak istendiğini, yani asıl hedefin kendisi olduğunu söyledi.
Bir süre sonra kriz yatıştı. Genellikle sosyal medyada her iki taraf adına konuşuyor gözüken ama temsil kabiliyetleri olmayan (zaten yazan çizenlerin bir kısmının adı, internet sitelerinin çoğunun da künyesi yok) karşılıklı atışmaları dışında ortalık sakindi. Sakinden de öte gerek Erdoğan, gerekse Gülen her fırsatta birbirlerine zeytin dalı uzattılar.
Ama her iki tarafa da eşit mesafede olup gelişmeleri dikkatle izlediğinizde bir şeylerin yolunda gitmediğini görüyor, en azından seziyordunuz. Nitekim Gezi Parkı direnişi başlayınca aradaki makasın iyice açılmış olduğu ortaya çıktı. Hükümet, Ergenekon, Balyoz, referandum, son genel seçimler gibi hayati süreçlerde çok ciddi desteğini almış olduğu cemaat medyasının, kendisine doğrudan bir tehdit olarak algıladığı Gezi direnişini ele alışından hiç memnun olmadı. Özellikle Gülen hareketiyle organik ilişkisi olmayan bazı “dışardan” yazarların (ki bunların hemen hepsi yakın zamana kadar siyasi iktidara genellikle olumlu bakan kişilerdi) hem Gezi’ye destek verip hem hükümet ve Erdoğan’ı sistemli, açık ve sert bir şekilde eleştirmeleri ciddi rahatsızlık yarattı.

Baydar krizi

Aynı zamanda Today’s Zaman yazarı olan Sabah Gazetesi ombudsmanı Yavuz Baydar’ın, Gezi haberleri nedeniyle gazetesini eleştirdiği için işinden atılmasıyla birlikte, cemaatin “içerden” isimler de tartışmaların içinde aktif bir şekilde yer almaya başladılar. Bu noktada Sabah başyazarı Mehmet Barlas ile Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın polemiğinin şaşırtıcı ama son derece dikkate değer olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Ama hükümet-cemaat tartışmasının en aleni örnekleri olarak şu üç yazıyı gösterebiliriz:
Bülent Korucu (Zaman): (7 Şubat efsanesi)
Cem Küçük (Yeni Şafak): (7 Şubat tarihin kırılma anıdır)
Mehmet Kamış (Zaman): (Fitne ateşine odun taşıyanlar)
Aynı zamanda Zaman’ın genel yayın yönetmen yardımcısı olan Kamış yazısını şöyle bitirmiş: “Normal demokrasilerde, kendi istediği partiye seçmenin oy vermesini sağlamak için halkı ikna etmeye, onun kaygılarını gidermeye çalışan bazı kalemlerin, Türkiye’nin en dinamik kitlesinin partiye küsmesi için her türlü yolu deniyor olması size de garip gelmiyor mu?”
Evet, AKP ve Erdoğan için son derece hayati bir öneme sahip olan yerel seçimler yaklaşırken Gülen hareketinin tutumu normalin ötesinde bir anlam taşıyor. İzlemeye ve tartışmaya devam edeceğiz.

***

Bayramınızı kutlar, sağlık ve mutluluklar dilerim.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
02.11.2025 Bitmeyen ve bitmeyecek tartışma: Cumhur İttifakı’nda çatlak mı var?
01.11.2025 Ve Selahattin Demirtaş sahalara döndü!
30.10.2025 Erdoğan’ın CHP’ye karşı son 225 günü: Bir adım ileri iki adım geri
30.10.2025 Herkesin kazanacağı bir süreç mümkün mü? Mümtaz'er Türköne ile söyleşi
30.10.2025 1 Ekim’den 29 Ekim’e: İki resmi resepsiyon ve farklı fotoğraflar
29.10.2025 Çözüm sürecinde kazananlar ve kaybedenler | Mehmet Gürses yorumluyor
29.10.2025 “İngiliz casus” olayında kafama takılan sorular
28.10.2025 Yolsuzluk, terör, casusluk: Sırada ne var?
28.10.2025 Çözüm sürecindeki tıkanıklık nasıl aşıldı? PKK’nın silahlı güçlerini Türkiye’den çekmesinin öyküsü
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı