MHP GERÇEĞİ (9) Bozkurtlar Yuvaya Dönecek mi?

11.10.1995 Milliyet

Ruşen Çakır – Kemal Can

Bozkurtlar Yuvaya Dönecek mi?

“Bozkurtlar yuvaya”. 1980 sonrası ülkücü hareketin en çok kullandığı sloganlardan biri. 12 Eylül darbesiyle ciddi bir dağınıklığa giren hareket, yeniden toparlanma sürecinde hep bu slogana sarıldı. MÇP’nin son derece sınırlı oy alabildiği, 80’li yılların ortalarında, başta ANAP olmak üzere diğer partilerde politikaya atılmış "eski abiler" hep "yuva"ya çağırıldı. Önemli mevkilerde, hatta bakanlık koltuklarında “ülkücü abilerin" bulunması hem gurur, hem de imkân vesilesiydi, ama “ülkücülerin has partisi"nin bir türlü güçlenememesi ciddi bir sıkıntıydı.
1990 yılı bir eşik oldu. Rüzgâr döndü ve ülkücü hareket hızla tırmanışa geçti. Artık "bozkurtlar yuvaya" sloganı daha bir özgüvenle atılmaya başlandı. Üstelik bizzat Türkeş bu koronun şefi oldu.
1994 Ekiminde yapılan 4. Kongresinde, önce ANAP’ta, ardından Yeni Parti’de yer almış milletvekilleri Ercüment Konukman, T\ınca Toskay, Halil Şıvgın gibi isimler MHP’ye katıldı. Bu katılımlar "bozkurtlar yuvada" anonsu ile duyurulduğunda salonda büyük bir alkış koptu. Bununla birlikte bazı partililerin "Sanki büyük siyasi ikballerini tepip geldiler" şeklindeki sitemlerine de tanık olundu. Aslında bu tepki, isimlere değil, gelişin zamanlamasına yönelikti.
 
MİSAFİR BULDUĞUNU YER
Mersin’in Anamur İlçesi Belediye İkinci Başkanı Salih Ceylan, MHP’nin “geriye dönüşler"den nasıl etkilendiğini şu sözlerle anlatıyor: “Eskiden ilçe başkanı bulmakta zorluk çekerdik. Son kongrede dört aday yarıştı. Bu bizi ya çok güçlendirecek ya da çok zorlayacak.”
Geri dönenler ve özellikle yeni gelenlerin partide yarattığı gerilim, ülkücü yayın organlarında açık bir şekilde seziliyor. Cemal Erkiner, Milliyetçi Çizgi’deki yazısında, “Ne yazık ki tek derdi para olanlar da ülkücü imiş" diyor ve ekliyor: “Onları evimizden çıkartacak olanlar yine Türk beyleridir.”
Parti yönetim kademelerinde ise daha ihtiyatlı ve pragmatist bir tavır hakim. MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Öztürk’ün sözleri bunun tipik bir örneği: "On iken onbir olmak, onbirinci adamdan dolayı birtakım sıkıntılar getiriyor. Ama artılar eksilerden bir fazla gösteriyorsa tercihi o yönde kullanmak gerekir. Gelenlerin bazı beklentileri olması doğal. Biraz gerçekçi olalım, o yapıdaki insanlar sadece ideal için gelmezler."
Teşkilatın tepkilerini doğrulayan Rıza Müftüoğlu da, “Bazı kişiler var; daha önce MHP’de olup, ayrıldıktan sonra önemli mevkilere gelmiş, ‘MHP misyonu bitmiştir’ şeklinde demeçler vermiş, Türkeş’i kötülemiş. Sonra pili bitince geri gelmiş. Bu tarz insanlar söz konusu olunca bizim teşkilatlar ‘gelsin ama çay ocağından başlasın’ diyor."
Ülkücü kesim nezdinde hâlâ yüksek bir prestije sahip "eski abiler"in çoğu, itibarlarına uygun jestler göremedikleri için partiye koşmuyorlar.
Tabanın çok sevdiği ender “ülkücü entelektüel”lerden, Nevzat Kösoğlu, 70’lere damgasını vurmuş ünlü “Eğitimciler grubu”nun başkanı ve Turgut Özal’ın bakanı, Süleyman Demirel’in “başdanışmanı” Namık Kemal Zeybek, milliyetçi-muhafazakâr çevrelerin genelinde bir ağırlığı olan Türk Ocağı yöneticilerinden Ramiz Ongun ile bir zamanlar "Doğu’nun Başbuğu" olarak anılan efsanevi teşkilatçı Yılma Durak telaffuz edilen isimlerin başında geliyor.
Geçmiş yıllarda MHP’nin önemli kademelerinde görev almış bazı isimler ise aynı hararetle çağrılmıyor. MHP’nin yeniden açılma sürecinde Türkeş ile karşı karşıya gelerek ipleri kopartan Türk Ocakları Genel Başkanı Sadi Somuncuoğlu, ANAP genel başkanlığına soyunacağı söylenen Agah Oktay Güner gibi isimler bunlara örnek gösterilebilir. MHP tarihinin ilk ciddi bölünmesini gerçekleştiren Muhsin Yazıcıoğlu hakkında genel bir kızgınlık olmakla birlikte, bir zamanlar rakibi olan Muharrem Şemsek’in söylediğine katılanlar da az değil: “Kapımız her zaman ona açık.”
Geri dönüşler konusunda, her konuda olduğu gibi ilk ve son söz elbette Türkeş’in. Türkeş, “Ben realist adamım küsmem. Kimseye küskün değilim, herkesi çağırıyorum” demekle birlikte, kontrolü asla elden bırakmıyor.
 
TÜRKEŞ SONRASI
Geçmişin simge isimlerinin tabandaki ağırlığını bilen parti içi ekipler de, bu isimlere yakın durmanın gayreti içinde. Dolayısıyla “bozkurtların dönüşü” partinin olduğu kadar bazı ekiplerin güçlenmesi açısından da son derece önemli. Nasıl yeni gelenlerle bazı gruplar güçleniyorsa, “dönecek” olanlarla güçlenmeyi hesaplayanlar da var.
“Bozkurtların dönüşü” sadece MHP’nin bugünü açısından değil, Türkeş sonrası senaryolar açısından da son derece hayati. Zira henüz “yuvaya” dönmemiş olan isimlerin birçoğu aynı zamanda “veliaht” olarak adı anılan kişiler. Aslında, MHP’nin Türkeş sonrasındaki liderinin ülkücü gelenekten bir isim mi, yoksa tamamen yeni bir sima mı olacağı belirsiz.
Türkeş sonrası MHP lideri konusunda halen partide olan hizip başları dışında ismi geçenler şöyle sıralanabilir: Namık Kemal Zeybek, Ramiz Ongun, Nevzat Kösoğlu. Gelenek dışından ise şimdi RP’de olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, DGM Başsavcısı Nusret Demiral, Genelkurmay eski Başkanı Doğan Güreş’in isimleri kulislerde dolaşıyor.
Liderlik meselesi, MHP’nin konuşulması en tehlikeli konularından biri. Bu yüzden kimse bu konuları açıktan konuşmuyor ve gözlerini yine “Başbuğ”a çeviriyorlar. Kimileri, liderlerinin seçimlerden sonra bu konuyu halledeceği görüşünde. Onun “Gelecek olan, tabandan yırta yırta gelsin” dediğini ileri sürenler veya “Türkeş asla böyle bir mücadeleyi hoş görmez” diyenler de mevcut.
Merkez sağın partisi olmaya yönelen MHP’nin, bu stratejisinin nasıl bir sonuca ulaşacağı gelecekteki liderin kimliğini de belirleyecek. Ülkücü hareketin erken yaşta ölen önemli ideologlarından olan Dündar Taşer’in ünlü sözü şimdi MHP’lilerin dilinde: “Liderleri tarihi şartlar yaratır. İstemekle lider olunmaz.”
 
*
 
 
TARİHTEN GÜNÜMÜZE – Tanıl Bora (9)
Türkeş’in Marjinalleşmesi

 
MHP’nin mirasını sürdürmek üzere kurulan Muhafazakâr Parti (MP) kendini ülkücü tabana bile kabul ettirmekte epey zorlandı. Partinin ilk genel başkanı olan Danışma Meclisi üyesi Mehmet Pamak, İslami kimliği milliyetçiliği ikincilleştirecek ölçüde öne çıkardığı için, kuruluşu örgütleyen kadrolarca tasfiye edildi. 1984’de genel başkanlığı eski CKMP’lilerinden İsmail Hakkı Yılanlıoğlu yürüttü. Yıl sonunda genç ve “atak” görünümlü Ali Koç’un başkan olmasıyla hareketin “özüne dönüldü". 1985 Kasımında MP, Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) adını aldı.
Gerek bu isim, gerekse çınar ağacı olan eski amblemin yerini alan yeni amblem (etrafında dokuz yıldızın bulunduğu hilal), MHP’yi daha iyi çağrıştırıyordu. MÇP, MHP misyonunun devamı olduğunu açıkça “belli etmesine” rağmen gelişemedi; “MHP’nin ikinci-üçüncü takımı" küçümsemesini aşamadı. Partinin eskimiş söylemi ve “sert” görüntüsü, o yıllarda kendini gösteren ve partiyle ilintisine dair ciddi belirtilerin olduğu ülkücü mafyanın olumsuz imajıyla da yan yana gelerek, MÇP’yi marjinalleştirdi.
Türkeş, 1985’de hapisten çıktıktan sonra uzun müddet MP/MÇP’yle ilgilenmedi. Hatta onun MÇP’yi desteklemediği söylentileri çıktı. 1987 Nisanındaki kongre arifesinde, ciddi bir tıkanıklık içinde görünen MÇP’ye ilk kez müdahale ederek eski MSP milletvekili Abdülkerim Doğru’nun genel başkan seçilmesini sağladı. Parti yönetimine ise, bürokraside ve üniversitede belirli etkinliği olan daha “vasıflı" kadrolar oturtuldu.
Yeni genel başkan, ülkücü hareket tabanındaki İslamileşmeye hitap edecek bir tercihti. Doğru, MÇP adına simgelemeyi üstlendiği İslami duyarlılığı, IDP ve RP'ye birleşme önerisi götürerek ifade etti. Ancak “ülkücü camiadan" gelmemesi ve başkanlığının “temsili" olduğunu unutarak bu gibi girişimlerinde aşırı öne çıkması, kredisini çok geçmeden eritti. 6 Eylül 1987’deki referandumla siyaset yasağı kalkan Türkeş’in 4 Ekim 1987’de yapılan olağanüstü kongrede genel başkanlığa seçilmesiyle MÇP’de “vekil" başkanlar dönemi sona erdi. Türkeş miti yine parlatılmaya, partinin imajı onun üzerine bina edilmeye başladı. Bu arada parti yönetimine daha modern, “işbilir” bir görüntü verme gayreti de sürdü.
1987’deki genel seçim sonuçları (Türkiye çapında yüzde 2.91) MÇP'de hayal kırıklığı yarattı. Bilhassa ANAP ve DYP’deki eski ülkücülerce dillendirilen “Türkeş bitti" yorumunun yayıldığı sıkıntılı bir dönem yaşandı. "Ara gazı" olarak, 1988 Kasımındaki kongrede, o vakte kadar MÇP'ye uzak duran Muhsin Yazıcıoğlu ve ekibinin parti yönetimine girmesi sağlandı.
Türkeş ve MÇP açısından bu gelişme, ülkücü hareketteki ikilik görüntüsünün aşılması ve “Türk-İslam Ülkücüleri"nin dinamizminin partiye çekilmesi bakımından faydalıydı. Yazıcıoğlu ve arkadaşları ise, güç ve prestijlerine dayanarak zamanla partiye hakim olmayı umuyorlardı. Daha 1988 kongresinden itibaren Yazıcıoğlu basında “Türkeş’in halefi" olarak görülmeye başlanmıştı. Buna karşılık MÇP merkez yönetimi Türkeş “tapınmasını" yoğunlaştırdı. Eski Ülkü Ocakları'na tekabül eden Gençlik Kültür Sanat Ocakları üzerindeki denetim sıkılaştırıldı.
MÇP 26 Mart 1989'daki yerel seçimlerde Türkiye çapındaki oy oranını yüzde 4.1’e yükseltti. Elazığ, Erzincan, Yozgat, Kırıkkale belediye başkanlığını kazandı. Bu sonuç belirli bir moral kazandırdıysa da MÇP 90’lara girerken “marjinal" konumunu aşabilmiş değildi.
 
*
 
 
YILMA DURAK: “Yuva kimin yuvası”
 
Geçmişte “Doğu’nun Başbuğu” unvanı ile anılan ülkücü lider Yılma Durak, 80 sonrasındaki parti girişimlerinde yer almadı. “Küskünler” safında, ama ülkücü tabanda popülaritesini ve saygınlığını koruyarak kenarda durdu. Şimdi Türk Ocakları yönetiminde yer alan Yılma Durak, MHP’de başlayan “yuvaya dönüşler” ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı:

MHP ve Türkeş’in değiştiği söyleniyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Durak: Bence asıl bunu söyleyenler, mesela Ertuğrul Özkök değişti. 80’den önceki Türkeş’le bugünkü Türkeş arasında bir fark yok ki! Geçmişte bizim için baştan verilmiş bir hüküm vardı. Devletin içindeki birtakım organlar MHP’yi yakın bir düşman olarak görüyordu. Ama tehlike olarak görmesine rağmen o gücü de yok etmek istemiyordu. Bugün devletin içinde yer almaya başlayan ülkücü aydınlar devlet içinde MHP hakkındaki kanaatleri de değiştirmiştir.

Siz ve eskiden ülkücü hareket içinde etkili olmuş birçok isim, 80’den sonra hareketin içinde aktif görevler almadınız. Neden?
Durak: Bir kısım arkadaşlar bazı tavsiyelerde bulunmuş, ama bunlar yerine getirilmemiştir. Bu yüzden hiçbir partide yer almamaktadırlar. Ben de onlardan biriyim. MHP’liyiz, oyumuzu MHP’ye veririz ama fiilen içinde değiliz. Sayın Türkeş çoğumuzu davet etmiştir, ama orada oluşan yeni genç kadroların bazıları kendi yerlerinden endişe etmektedirler. Biz duygusal insanlarız. Madem orada siyaset yapıyorlar, yapabildikleri yere kadar yapsınlar.

Geçmişteki MHP üst düzey yöneticilerinin ve “eğitimci” grubunun önemli bir kısmı şu an partide değil. Bunlar dönecek olsalar, örneğin bir ilçe yönetim kurulu üyeliğiyle başlayamazlar. Bütün dengeler orada bozuluyor sanki.
Durak
: Söylediklerinize katılıyorum, ancak hiçbir arkadaşımız bir talepte bulunmuyor. Ama bazıları, “siz, dar günümüzde -o dar gün neyse- yoktunuz, ama şimdi MHP mesafe kaydetti ve ortaya çıktınız. Halbuki biz bu işi bu noktaya getirdik” diyebiliyorlar. Şunu ısrarla söylüyorum, bugünkü MHP, 12 Eylül olmayıp 1981’de seçim yapılsaydı alabileceğimiz oy oranına hâlâ ulaşamamıştır. Çok farklı vasıflara sahip arkadaşlarımızın bugünkü dinamik yapı içinde yer alması harekete çok büyük mesafe kazandırır.

Ama bazıları Muhsin Yazıcıoğlu, Musa Serdar Çelebi gibi isimler ipleri tam kopardı...
Durak
: Bazı şeyler düzeltilirse bütün arkadaşlar görev alabilirler. Her şeye rağmen. Muhsin de, Musa Serdar da dönebilir. Onlar adına konuşmak istemiyorum, ama Muhsinlerin MHP’den kopuşları öyle fazla büyük fikri ayrılığa değil, parti içi bazı mücadelelere dayanıyor. Muhsin bugün BBP’nin Genel Başkanı, ama MHP’de iyiniyetle bazı şeyler değiştirilirse dönebilir.

Yani "yavaya dönüş” hızlanarak devam edecek mi diyorsunuz?
Durak
: Yuvaya dönüş lafı yanlış. O yuva kimin ki kim dönecek? Kimse bir yere gitmemiş ki yuvaya dönsün. Ben, bir köşe başında birleşilmelidir diye düşünüyorum. Muhsin’in de, Musa Serdar’ın da çok haklı sebepleri var. Bu sebeplerden dolayı her türlü irtibatın kopması da mümkün. Ben gönlümden geçenleri söylüyorum. Muhsin’e sorsanız, o hiçbir şekilde birleşmekten bahsetmez, çünkü siyaset yapıyor. Başkaları da öyle. Ama zaman zaman bazı ipuçları yakalıyorum, bu arkadaşlarımızın hepsi rahatsız. Bazen “bize haksızlık edildi” diyorlar, bazen iç çekiyorlar.

Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 MHP GERÇEĞİ (1) “Kadrolaşma” tamam, “kitleleşme” başladı, sıra “devletleşme”de 03.10.1995
2 MHP GERÇEĞİ (2) Türkeş: “Ben Değişmedim” 04.10.1995
3 MHP GERÇEĞİ (3) MHP'ye İstanbul Vitrini 05.10.1995
4 MHP GERÇEĞİ (4) “Yalılarda MHP Konuşuluyor” 06.10.1995
5 MHP GERÇEĞİ (5) MHP Sıcak Denizlere İndi 07.10.1995
6 MHP GERÇEĞİ (6) RP ile Rekabet Kızışıyor 08.10.1995
7 MHP GERÇEĞİ (7) Artık Ocaklar “Tütüyor” 09.10.1995
8 MHP GERÇEĞİ (8) İkinci Adamlık Çekişmesi 10.10.1995
9 MHP GERÇEĞİ (9) Bozkurtlar Yuvaya Dönecek mi? 11.10.1995
10 MHP GERÇEĞİ (10) “Muhsin Başkan” Cephesi 12.10.1995
11 MHP GERÇEĞİ (11) İmaja Kurşun Sıkmayın 13.10.1995
12 MHP GERÇEĞİ (12) MHP Yeniden 14.10.1995

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı