MHP GERÇEĞİ (7) Artık Ocaklar “Tütüyor”

09.10.1995 Milliyet

Ruşen Çakır – Kemal Can
 
Artık Ocaklar “Tütüyor”

İstanbul’daki Ülkü Ocakları turumuzda bize eşlik eden bir ülkücü lider anlatıyor: "Üç-dört sene önce sayımız çok azdı, sokakta sarkık bıyıklı birini gördük mü yakın bir akrabamızı görmüş gibi sevinirdik. Şimdi görüyorsunuz gençler akın akın ocaklara koşuyor.”
1970’lere damgasını basmış olan Ülkü Ocakları’nın canlandırılması girişimi 1987’de başladı. Metin Tokdemir başkanlığındaki Gençlik Kültür ve Sanat Ocakları adıyla faaliyet gösteren ocaklar uzun bir süre 12 Eylül öncesi Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun başını çektiği “Türk-İslam Ülkücülüğü” çizgisinin denetimine girdi. Bu çizgi uyarınca Türkçülüğü arka plana atıp İslami kaygıları öne çıkarttılar.
Günümüzde ülkücü hareketin yaygınlaşmasında anahtar rol oynayan bozkurt sembolü de o günlerde "cahili âdet" olduğu gerekçesiyle merkez tarafından reddediliyordu.
O günleri, bugün İstanbul’un önde gelen ülkücülerinden biri şöyle anlatıyor:
"Başkanı olduğum ocak için bozkurtlu dev bir tabela yaptırdım, İstanbul’un dört bir yanından ülküdaşlar gelir, imrenerek tabelayı seyrederdi.”
Türk-İslam ülkücülerinin, 12 Eylül şokundan sonra aldığı, "devletle başkalarının çatışmasını balkondan seyretme” kararı uyarınca ocaklar sokakta pek bir varlık gösteremedi. Aynı ülkücü lider çarpıcı bir örnek veriyor:
“Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’ı işgalini protesto için Beyoğlu’ndaki Rus Konsolosluğu önünde gösteri düzenlemek istedik. Öğrenci yurtlarını gezdik. Sonra duyduk ki ocak yöneticileri arkamızdan adam yollayıp 'Bu eylemin ocakla ilgisi yok’ diye arkadaşları vazgeçirmeye çalışmış.”
Ocaklardaki gelişmelerden rahatsız olan Türkeş, 1990 Ağustos ayında İrfan Özcan’ı başkanlığa atayarak duruma hakim olmaya çalıştı. Ancak Türk-İslam ülkücüleri denetimi yeniden ele alarak Servet Avcı’yı başkanlığa getirdi.
 
TEKRAR ÜLKÜ OCAKLARI
Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının 1992’de ayrılıp BBP’yi kurmasının ardından “Ülkü Ocağı” dergisi çıkartıldı ve eski ocaklar bu derginin temsilciliğine dönüştürüldü. Hilal içinde bozkurt amblemine sahip olan yeni ocaklar, ülkücü hareketin İslamcılaşmasına baştan beri karşı çıkan "Malatya Cezaevi grubu”nun denetimine girdi.
Bu gruptan Alaattin Aldemir’in başkanlığındaki yeni ocaklar, önce üniversitelerde faaliyet gösterdi, ardından liselerde, ortaokullarda, işçi ve işsiz gençlikte etkinlik kazandı.
Beşiktaş Ülkü Ocağı Başkanı Ömer Yıldız, 1987’de çoğu Yıldız Üniversitesi öğrencisi 30-40 kişiyle küçük bir lokalde faaliyete geçtiklerini söyleyip şöyle devam ediyor: "Beşiktaşlı Alevi bir genç Güneydoğu’da şehit düşmüştü. Biz kendisini tanımıyorduk, ama ‘Dursun Bakan içimizde yaşıyorsun. Beşiktaşlı genç yürekler’ diye bez afişler astık. Bu afişin etkisiyle çok sayıda mahalleli genç ocağa geldi, çoğu da burada kaldı.”
 
ÖNCE EĞİTİM
Bugün ocaklar mahalle ve köylere kadar yaygınlaşmış durumda. Sadece İstanbul’da 150’ye yakın ocak bulunuyor. Ocak başkanlarının çoğu, altlarında araba, bellerinde cep telefonları, mesailerinin tümünü ocağa ayırmış durumdalar.
Ocaklara yoğun bir ilgi olduğu açık, ancak 70’li yıllardaki gibi bir dinamizm yok. Çünkü "iktidara yürüdüklerini” düşünen yöneticiler geçmişteki gibi bir militanlaşmanın, karşıt gruplarla yoğun çatışma içine girmenin aleyhlerine olacağını düşünüyor.
Dolayısıyla temel faaliyet gruplar halinde yapılan “eğitim çalışması”. Ocağın gücüne göre bazen her okul, bazen bir okulun her sınıfı için ayrı ve periyodik seminerler düzenleniyor. Seminerleri, “öğretmen” olarak yetiştirilmiş kişiler veriyor.
Her ocak bulunduğu çevreye göre farklı özellikler sergiliyor. Örneğin “RP’nin kalesi" olarak bilinen Sanayi Mahallesi’nde, küçük yaşta çalışmaya başlamış gençler dikkati çekerken, Bakırköy’de orta halli ailelerin eğitimlerini sonuna kadar sürdürmeye kararlı çocukları çoğunluğu oluşturuyor.
 
OCAKLARIN ETKİSİ
Seçmen yaşının 18’e indirilmesiyle ocakların önemi daha da arttı. Ancak ocakların, hareket içindeki etkililiği 12 Eylül öncesine kıyasla epey sınırlı. Bunun birinci nedeni, son üç yıl içinde ivme kazanan ocakların henüz yeterli ölçüde kendi kadrolarını yetiştirememiş olması.
İkinci olarak, ülkücülerin artık militan olmamaları geliyor. Son olarak, Yazıcıoğlu deneyiminden ders çıkartan Türkeş, Ülkü Ocakları merkez yönetimiyle doğrudan temas halinde. Ocaklarda, partiden özerk bir güç haline gelme yolunda bir niyet, arayış olduğu da pek söylenemez. Partilerin gençlik kolu kurmasının mümkün olmasıyla Ülkü Ocaklarının konumunda birtakım değişiklikler olması da kaçınılmaz.
 
*
 
 
İZLENİMLER: “Ülkücü Olmaya Çalışıyoruz”
İstanbul’da gezdiğimiz Ülkü Ocakları’nda “Ülkücü müsün?" sorumuza bütün gençlerden "olmaya çalışıyorum” karşılığı alıyoruz. Kendilerine “eğitim, terbiye ve disiplin” temelinde bir süreç sonucunda ülkücü olunabileceği belletilmiş.
“Niye ocağa geliyorsun?” sorusuna “Burada dostluk var", “Burada Türk olduğumun bilincine varıyorum”, “Burada aile gibiyiz”, "Arkadaşlarla muhabbet ediyoruz", “Kahveye gitmekten daha iyi” gibi yanıtlar alıyoruz.
En ilginç yanıt 32 yaşındaki, eski sol sempatizanı Erol Tekcan’dan geliyor: "Mesela Fenerlisin. Maçı stadda mı izlersin, tv’de mi? Milliyetçiyim ve ocağa geliyorum."
Önemli bir kısmı arkadaşlarının etkisiyle ocağa gelmiş; az da olsa tek başına kapıyı çalan da olmuş... Erenköy Ülkü Ocağı Başkanı Yüksel Kaleci, Bağdat Caddeli bazı ailelerin, çetelere bulaşmasını istemediği çocuklarını ocağa getirdiğini söylüyor.
Fakat ailelerin, çocuklarının ocağa gitmesinden endişelenmesi daha sık yaşanan bir durum. Bakırköy Ülkü Ocağı Başkanı Ahmet Altun, ev mobilyalarıyla döşenmiş iki katlı binalarında çok anne babayı ağırladıklarını, onlara "korkacak bir şey olmadığını" kanıtladıklarını söylüyor. Hatta bizi, 14 yaşındaki kızının peşinden ocağa ayağı alışan bir anneyle tanıştırıyor.
 
AİLE BOYU ÜLKÜCÜLER
Çok sayıda genci ise MHP’li olan babası, ağabeyi, amcası veya dayısı elleriyle ocağa teslim etmiş. Sıdıka ve Güzide Tahtacı adlı iki kardeş buna örnek oluşturuyor. Ülkücü olan babaları 1992’de Almanya’dan Bursa İznik’e kesin dönüş yapmış. Kızları İstanbul’da üniversite kazanınca onlara bir daire satın almaya karar vermiş ve Beşiktaş Ülkü Ocağı’ndan yardım istemiş.
21 yaşındaki Sıdıka, "Türkün Türkten başka dostu yok, en iyisi Türkçülük” diyor. Küçüklerin biraz da macera hevesiyle ocaklara geldiğini, zamanla piştiklerini düşünüyor. Politikaya atılmak istediğini, ama idealinin MİT’te çalışmak olduğunu söylüyor.
Ülkücülüğün temel şartlarından olan disiplin, ocak başkanlarına gösterilen saygı ve itaatte zirvesine ulaşıyor. Çoğu 20’li yaşlarını sürmekte olan başkanlar birer profesyonel yönetici gibi tüm mesailerini ocağa ayırıyor. Örneğin bir gazetenin teknik servisinde çalışan Ahmet Altun, Bakırköy ocak başkanlığına getirilince ilk olarak işinden ayrılmış.
 
İMAM HATİPLER
Altun, kendisinin de mezun olduğu Bakırköy İmam Hatip Lisesi’ndeki 5 bin öğrencinin 4 bininin ülkücü sempatizanı olduğunu, bunların yaklaşık 500’ünün ocağa devam ettiğini ileri sürüyor.
Kağıthane İmam Hatip Lisesi’ni yeni bitiren Sefa Çetükkaya ise 2500 kişilik okulda RP’lilerin hakim olduğunu, kendilerinin ise yaklaşık 300 sempatizanı bulunduğunu söylüyor. Çetükkaya, öğretmenlerin ülkücüleri engelleyip İslamcıları teşvik etmesinden yakınıyor.
Ocaklardaki gençlerde Türkçü-Turancı eğilimlerin epey yaygın olduğu gözleniyor. Bir emekli subayın oğlu olan 17 yaşındaki Emre Saylan, İsviçre'de ülkücülüğe sempati duymuş. "Orada Türklere karşı olaylar oluyordu, duygularım kabardı” diyen Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi öğrencisi Saylan, uluslararası ilişkiler okuyup diplomat olmak istiyor.
Son dönemde medyanın ilgisini çeken "yeni tip ülkücü”lerden ikisiyle Bakırköy'de tanışıyoruz. Birlikte kitap sergisi açan Borahan Akgül ile Bülent Över, araştırıp tanışarak ülkücülüğe yöneldiklerini söylüyorlar. Uzun saçları ve küpelerini sorunca Akgül şu yanıtı veriyor: “Ülkücülük hakkında dışardan bir imaj yaratılmış. Başta ben de çekiniyordum. Ama bu imajı aştığınızda işler değişiyor. Bu, artık her yerde kırılıyor."
 
*
TARİHTEN GÜNÜMÜZE – Tanıl Bora (7)
“Kendi Zindanda Fikri İktidarda”

 
12 Eylül askeri darbesi MHP ve ülkücü harekete ciddi bir şok yaşattı. Darbenin esas olarak sola (“komünizm tehlikesine") karşı yapıldığını öngören ülkücü kitlesi, MHP’nin faaliyetleri de diğer partiler gibi durdurulmuş olsa bile, kendilerinin zarar görmeyeceğini düşünüyorlardı. Tıpkı 12 Mart’taki gibi, “komünizmle mücadele görevini şerefli Silahlı Kuvvetlere devretmişlerdi."
Ancak 12 Eylül rejimi MHP ile ülkücü hareketin önder ve militan kadrolarına 12 Mart’la kıyaslanmayacak kadar sert davrandı. MHP ve Ülkücü kuruluşlar hakkında çok sayıda idam istemiyle dava açıldı. Dokuz ülkücü idam edildi, birçoğu işkence gördü, uzun uzun ağır şartlarda hapis yattı.
12 Eylül yönetiminin MHP’yi suçlu konuma itmesi, hareket tabanında hayal kırıklığı yarattı. MHP yönetimi, 12 Eylül rejiminin zaten MHP'nin düşüncelerini uyguladığını vurgulayarak kendini meşrulaştırma çabasına girdi. Agâh Oktay Güner’in “Fikri iktidarda kendi zindanda bir kadroyuz” sözü bu tavrın simgesi olmuştur.
Türkeş de Evren’e yazdığı mektupta “12 Eylül’den bu yana vaki beyanlarınız, bizim de yıllardır savunmaya çalıştığımız düşüncelerin değişik bir üslupla teyidi niteliğindeydi” diyordu. Gerçekten 12 Eylül yönetimi hem devlet anlayışı ve zihniyet kalıpları, hem de bürokraside dayandığı kadrolar bakımından MHP çizgisiyle gayet uyumlu bir politika izlemekteydi.
Bununla birlikte, gerek 12 Eylülcülerin MHP’nin fikriyatını ve kadrolarını devşirme politikası gerekse liderliğin 12 Eylül'le özdeşleşme çabası, hareketin tabanındaki şoku gideremedi. Hareket bir örgütsel ve ideolojik dağınık sürecine girdi. Örgüt hiyerarşisine ve “reislerin" güdümüne tabi ülkücü kitle kendini bir anda boşlukta buldu. Kimi unsurlar rejimle gerçekten özdeşleşerek tutunmaya çalıştı, özellikle taşrada ve hapishanede İslami ideolojinin etkinliği arttı. Diğer yandan “ülkücü mafya" olgusu ortaya çıktı.
1983’te yeni partilerin kuruluşuyla örgütsel dağınıklık yeni bir boyut kazandı. Eski MHP kadrolarının önemli bir bölümü ANAP’ta, daha küçük bir kısmı da DYP’de yer aldılar. ANAP ve DYP’ye giden MHP'liler konumlarını “Türk milliyetçiliğinin hiçbir partinin tekelinde olamayacağı" motifini işleyerek meşrulaştırıyorlardı. Bunların çoğu MHP kimliğini hâlâ koruyan kadrolarla temaslarını sürdürseler de, iktidar imkânlarından yararlanarak yeni partilerinde yerleşikleştiler ve güçlü hizipler oluşturdular.
MHP’yi sürdürmeyi hedefleyen ülkücü kadrolar ise 7 Temmuz 1983’te Muhafazakâr Parti'yi (MP) kurdu. Vetolar nedeniyle 1983 genel seçimlerine giremeyen MP, uzun süre gölgede kaldı. Zaten ülkücü hareket içinde “üçüncü sınıf” sayılan kadrolarca kurulmuştu. İdeoloji ve program yönünden de milliyetçi hamasetten ve MHP nostaljisinden başka malzemesi yoktu.
 
*
 
12 EYLÜL-MHP VE ÜLKÜCÜ KURULUŞLAR DAVASI
12 Eylül darbesiyle bütün siyasal partiler gibi faaliyetleri durdurulan MHP 16 Ekim 1980’de kapatıldı. 29 Nisan 1981'de MHP ve ona paralel faaliyet gösteren ülkücü kuruluşlar hakkında “Anayasal düzeni zor yoluyla değiştirmeye teşebbüs, Türkiye ahalisini birbiri aleyhine toplu kıyıma yönlendirme ve silahlı cemiyet oluşturma" suçlamalarıyla dava açıldı. Dava 1987 Martında sonuçlandı. “Cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülde yer alıp yönetici olduğu sabit görülen” Genel Başkan Alpaslan Türkeş 11 yıl hapse mahkûm oldu, diğer yöneticiler beraat etti. Ayrıca beş kişi ölüm cezasına, 9 kişi ömür boyu, 221 kişi 36 yıl ile 10 ay arasında hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nce 1995 Mayısında onaylanan bu karar zamanaşımı nedeniyle davanın düşmesi nedeniyle hükümsüz kalmıştır.

Yazının orjinal hali




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 MHP GERÇEĞİ (1) “Kadrolaşma” tamam, “kitleleşme” başladı, sıra “devletleşme”de 03.10.1995
2 MHP GERÇEĞİ (2) Türkeş: “Ben Değişmedim” 04.10.1995
3 MHP GERÇEĞİ (3) MHP'ye İstanbul Vitrini 05.10.1995
4 MHP GERÇEĞİ (4) “Yalılarda MHP Konuşuluyor” 06.10.1995
5 MHP GERÇEĞİ (5) MHP Sıcak Denizlere İndi 07.10.1995
6 MHP GERÇEĞİ (6) RP ile Rekabet Kızışıyor 08.10.1995
7 MHP GERÇEĞİ (7) Artık Ocaklar “Tütüyor” 09.10.1995
8 MHP GERÇEĞİ (8) İkinci Adamlık Çekişmesi 10.10.1995
9 MHP GERÇEĞİ (9) Bozkurtlar Yuvaya Dönecek mi? 11.10.1995
10 MHP GERÇEĞİ (10) “Muhsin Başkan” Cephesi 12.10.1995
11 MHP GERÇEĞİ (11) İmaja Kurşun Sıkmayın 13.10.1995
12 MHP GERÇEĞİ (12) MHP Yeniden 14.10.1995

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı